Bu aralar kiminle konuşsam dağa, taşa, kıra, bayıra kaçma planları yapıyor. En çok duyduğum cümle de: "İnsanlardan çok sıkıldım!" Eee bu durumda demek ki hepimiz birbirimizden çok sıkılmışız. Kimsenin kimseyi görecek gözü yok anlaşıldığı üzere. Tabii ikinci neden de artık şehir yaşamına para yetiştirememek. Bir havuz probleminin içindeyiz sanki. Bir çeşmeden serçe parmak kalınlığında akan suyla dolan bir havuz, koca bir çatlaktan şelale misali boşalıyor. Bilin bakalım tam olarak kuruması ne kadar zaman alır? Fakat zannedersem bu, pek çok konuda bedel ödenecek ve ders alınacak bir dönem olacak. Tüketim çılgınlığının, kredi kartlarıyla olmayan paraları har vurup harman savurmanın, ayda bir telefon değiştirmenin, her odaya bir plazma yerleştirmenin, kaynakları kurutmanın, doğanın içine etmenin, ilişkilerin b.kunu çıkarmanın, hırsın, "Daha çok, daha çok" demenin, aç gözlülüğün falan kefareti bu!
İŞİ LAYIKIYLA ÖĞRENECEĞİM
Ne oldu şimdi? Kös kös ilkelleşeceğiz galiba. Malum bendeniz Alaçatı'ya yerleştim. Kira ödemiyorum bari. Şimdi kafayı bahçede organik tarıma taktım. Gerçi benim Yalıkavak günlerimi hatırlayanlar, bahçeye zerzevat dikme konusundaki embeselliğimi çok iyi bilirler. Patlıcan, biber fidelerini vazoya çiçek koyar gibi iliştirivermiştim bahçedeki bir karış toprağımıza.. Olsun... Doğrusunu öğrenmeye kararlıyım. Tek istediğim, sakin, huzurlu ve mümkün olduğunca az masraflı bir kasaba hayatı.
YOLDAN ÇIKANA İKİ TOKAT
Geçenlerde bu tabloyu akademisyen bir arkadaşıma çizdiğimde, sanki bu anı bekliyormuş gibi atladı: "Allah aşkına ciddi düşün şu işi. Sen git, sevgilimle ben de arkandan gelmezsek şerefsiziz! Okulu mokulu bırakırım ben de.. Toprak ana olurum." Her anlamda şirazesinden çıkan insanoğluna Allah sağlı sollu iki tokat ekleştirdi sanırsam! Dünya denen minik köyün ahalisi olarak fena tepe taklak geldik. Çözüm mümkün olduğunca sadeleşmekte. Gibi görünüyor. Du bakalım. Bekleyelim.