Türkiye'nin en iyi haber sitesi
AYŞE ÖZYILMAZEL

Bizimkisi kısa bir aşk hikayesi....

Evimi terk ettim! Dün, gecenin üçünde çektim kapıyı çıktım. Onu evine bırakmam gerekti. Ayrılık vaktiydi. Biraz oturdum onlarda, alıştıra alıştıra ayrılmam gerekti. Öyledir ya adet; alıştıra alıştıra vermelidir kötü haberi. Benimkisi de o misal. Kendimi alıştırmaya çalışıyordum yokluğuna. O köşede oyuncaklarıyla oynarken kaçıp gidecektim işte. Veda yok, son bakış hiç yok! Çıktım evlerinin kapısından, birkaç adım sonra fark ettim, cep telefonumu unutmuşum masada. İlk kez unutuyorum bir yerde telefonumu... Gitmek istemiyorum ya o boş evime, bırakmışım işte.

ODALARDA DURABİLİRSEM
Geri dönüp aldım telefonumu. Her zaman elimde, cebimde, yanımda olan tek şey o değil mi? Cep telefonu. 2010 model şehirli hayat n'aber? Telefonum elimde yürümeye başladım kendi evime. Açtım kapıyı anahtarla (Hıncalım'a sevgiler), kapının önünde oyuncak köpeği takıldı ayağıma, salonda kırmızı battaniyesi... "Git yorganının altına kıvrıl da sabah olsun hemen" çektim kendi kendime. Müjdemi isterimi, yatağımın yanında minderi duruyor işte... Kaç gecedir öyle uyuyorduk biz. Ben yatakta, o yanı başımda. Gözümü her açtığımda o da gözünü açıp bana bakıyordu. Ben uykuya dalınca, o da mışıl mışıl uyuyordu. Kalkıp giyindim gecenin köründe. Hadi durayım bu sarı odalarda durabilirsem. Duramıyorum... Çıktım sokağa... Koşarak çıkmışım, köşedeki taksi durağının nöbetçi şoförü de koşmaya başladı arkamdan; "Abla birinden kaçıyorsun sandım" dedi nefes nefese. Bindim taksiye, "Beyoğlu'na ama hızla!"

O AŞAĞI, O YUKARI OLDU
Gün ağarttım Beyoğlu'nda... Biriken ne kadar hüzün varsa içimde çıkıverdi dışarı onun gidişiyle. Evimi terk ettim dün gece, dönmedim hâlâ, geceyi bağladım gazeteye. Şimdi odamda oturmuş hem yazıyorum, hem ağlıyorum. Bu da benim hastalığım herhalde. Biriktiririm, biriktiririm, ta ki bardak taşana kadar. Yorarım kendimi hırpalarım, ta ki çökene kadar... Altı gün sadece altı günde, biri hayatınızın merkezi oldu mu hiç? Benim oldu! Adı Eva. Dört aylık bir Golden o. Ama sizin bildiklerinizden değil. Gülümsüyor o, sokuluyor, seviniyor, seviyor; insanın kanına girdi mi çıkmıyor. Babası seyahate gidince bıraktı bana. Önce sevimli diye "Kalsın bende" çektim. Sonra, ah sonra... Tek kişilik evime bir şeyler oldu. Onun eşyaları, onun maması, onun yatması, onun kalkması, onun neşesi, onun oyuncağı, minderi... Tek kişilik kalbime bir şeyler oldu. O aşağı, o yukarı oldu. Nereye gitsem geldi yanımda, şarkılar yazdık beraber, sarıldık uyuduk, uyanınca kucaklaştık, gezdik, arkadaşlarla buluştuk...

SÜKUNETİM SEVGİDENDİ
Sevgiyi hatırladım onunla. Hani hepimiz sevmekten ve sevilmekten bahsedip duruyoruz ama kıyısına bile yanaşmıyoruz ya... Şu çok 'dolu' ajandamıza 'sevgi'yi sokamıyoruz ya. İşte o hasretinden unuttuğum duyguyu hatırladım Eva ile. Sabırlı oldum, öğretmeyi öğrendim, şefkatinin yarattığı mucizeleri keşfettim. Bağlandım işte. Arkadaşlarım önce güldüler bu halime sonra söylediler; bambaşka biri oluvermişim altı günde. Beni böyle sükunetli görmemişler. Sükunetim sevgidendi dostlar, gerçek sevgiden... Neyse... Hayatım 1 Nisan şakası... Onca kalabalığın içinde, onca 'başarı'nın içinde kimse Eva'nın yaptığını yapamamış bana meğer. Eva, hediye olarak ziyarete gelmiş... "Bak" demiş, "Hayatta güzellikler de var, sen verdiğinde sana geri verecekler de var, sen bir şeyler vermesen de seni sevecekler de var..." Kollarımda yattı Eva, Neşe Teyze'yi evime getirdi, gülümsedi, bir baktım Sevgi Teyze'yi de yatıya getirdi. Dün gece Eva gitti. Ben yine kaldım, öylece kalakaldım işte. Gidesim yok eve. Demem o ki; bizimkisi ardında özlem ve gözyaşı bırakarak gitmiş kısa bir aşk hikayesi. Zaten henüz uzununu görmüş değilim ki, ne diyorum ben...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA