Türkiye'nin en iyi haber sitesi
AYŞE ÖZYILMAZEL

Dikkat! Köşede bir karışıklık var!

Tamam!
Döndüm.
Peki neden yoktum? Neden habersiz uzaklaştım?
Hatta neden son zamanlarda sık sık yazmıyorum?
Nedir benim bu halim?
Şudur; acı çekiyorum. Artık yazı yazarken acı çekiyorum.
İçim eziliyor, istemiyor. Köşe yazılarıyla aramda bir şeylerin değişmesi gerek!
Sekiz yıldır aynı muhabbet.

YAZMAK ZEVK VERMİYOR
Belki haftada altı gün yazı patlatmak zevk vermez oldu bana.
Belki sıkıldım başkalarının hayatları, işleri, ilişkileri üzerine çene yormaktan.
Aslına bakarsanız kimseleri üzesim yok artık! İstemeden de olsa üzüyorsun birilerini. Ne yapalım, köşecilik dünyası böyle bir şey... (Yemek, sağlık, astroloji köşelerinden bahsetmiyorum elbet.)
İlle de eleştireceksin, dalga geçeceksin, saracaksın.
Diyelim haftada altı gün yazı yazıyorsan; altısında da çiçeklerden böceklerden bahsedip önüne geleni övemezsin. Kimse seni okumaz. (Zaten altı gün köşe yazılmaz.)
Birilerinin söylediğinin tersini söyleceksin.
Farklı olman lazım yani.
Farklı olmak için de sert perdeden gürleyeceksin.

KALP DE KIRDIM!
O kadar dikkat ettim yıllarca; aman haksızlık olmasın, aman kalpler kırılmasın diye.
Kırmadım mı?
Kırdım.
Haksızlık yapmadım mı?
Yaptım.
Sonradan düzeltsem de, özür dilesem de, birilerinin dünyasını bulutlandırdım.
Ben burada yazıyı yazarken, atarken tutarken, ahkam keserken bir kişiyim. Gel gör ki yazıya malzeme ettiğimin hayatında var yüz kişi, iki yüz kişi.
O kişinin çocuğu var, çocuğunun öğretmeni, arkadaşları var! Çocuğu yoksa sevgilisi var, anası var, babası var, ondan ekmek yiyen onlarca insan var. Benim beğenmediğim işe emek veren yüzlerce kişi var. Onların aileleri var. Var da var.
Ve ben kötü niyetten uzak da olsa, oturduğum yerden, o kişinin bir gününü, haftasını, ayını zehir edebiliyorum.
Bugüne kadar aklım neredeydi bilmiyorum.
Yazıyordum, medya-magazin sitelerinde yazım çıkıyordu, alkışlanıyordum, tartışılıyordum, herkes memnundu.
Ama insan başına gelmeden anlamıyor işte.
Maalesef köşecilik dünyasının gideri de birilerini parçalamak, didiklemek işte.
Peki insan başkalarının hayatı üzerine eleştiri yapa yapa mutlu ve huzurlu bir insan olabilir mi acaba? Ben olamıyorum. Nasıl olabilirim ki?
Karşımdakinin mutsuzluğu ile ellerim kaşınmıyor. Koşup bilgisayarın başına satır satır döşenmek istemiyorum.
Bu açık yakalama müessesesi beni bitiriyor. Hayatımın içine ediyor. Uykularımı kaçırıyor.
Her sabah kalkıp yazı yazınca, zamana karşı yarışıyor insan, çabucak karar veriyor, uzun uzun düşünemiyor tabii.

FENA İKİLEMDEYİM
Aslında bizimkisi memleket meselesi değil, lifestyle tabir edilen dal.
Neyin stiliyse artık herkesi ilgilendiriyor işte.
Köşe dediğin, Twitter dünyasının uzun versiyonu... 140 değil de, 3 bin 500 karakter. Geçir babam, geçir... Nasıl karakter yaptırıyor insana bir bilseniz.
Neyse, uzatmayacağım.
Hiç uzatasım yok.
Fena halde ikilemde, üçlemde, dörtlemdeyim yani.
Gazetemi çok seviyorum, yazı yazmayı çok seviyorum ama bu şekilde sürekli kaçıyorum.
İki hafta düzenli yazsam, bir gün kalkıyorum, kalbim sıkışıyor. Bana ne be; kim, kime ne demişse demiş; kim, ne giymişse giymiş; kim, ne saçmalamışsa saçmalamış.
Hiç merak etmediğim konuları merak ediyormuş gibi yapmaktan bunaldım. O dizileri izlemek, o yerlere gitmek, o haberleri takip etmek istemiyorum artık.

YENİLENME ZAMANI
Belki uzun bir tatile ihtiyacım vardır benim.
Belki yenilenme zamanıdır.
Belki köşeyi baştan aşağı değiştirmem gerekiyordur.
Yani kafamı değiştirmem, bakış açımı değiştirmem.
Vardır bir çözümüm.
Sekiz yıl geçti SABAH'ta. Çok sevdim gazetemi. Eminim, vardır bir çözümüm. Dramaya gerek yok, çıkarım içinden.
Sadece okurlarımın bilmesini istedim. Sık sık köşeden kaçmam; şımarıklık değil, karışıklık.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA