Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NİHAT HATİPOĞLU

Ölümlü dünyanın ölümsüzleri

İmamı Azam ders verirken dışarıdan gelenler şöyle der: Sizin mallarınızı da taşıyan gemi batmış. Bütün mallar heder olmuş. Sizin de bütün mallarınız suda kaybolup gitmiş. Bu sözleri duyan Hanefi mezhebinin kurucusu Ebu Hanife (İmamı Azam) "Elhamdülillah" demiş.
Aradan bir süre geçer. Yeni bir haber gelir. Bu haber ise farklıdır. Buna göre gemi batmıştır ama büyük bir tüccar olan Ebu Hanife'nin malları kurtulmuştur. İmamı Azam bu haberi duyunca yine "Elhamdülillah" der.
Oradakiler şaşırırlar. Derler ki: "Birincisinde mallarınızın yok olduğunu duyunca Elhamdülillah dediniz. İkincisinde mallarınızın kurtulduğunu duyduğunuzda yine Elhamdulillah dediniz. Sebebi nedir?"
İmamı Azam şöyle der: Mallarımın battığını duyduğumda kalbime danıştım. İçimde zerre kadar üzüntü yoktu. Kalbimin salim olduğunu gördüm. Onun için Allah'a hamd ettim.
İkinci haber geldi. Herkesin malının battığını, benim malımın ise kurtulduğunu söylediler. Yeniden kalbime danıştım. İçime baktım. İçimde bir gram sevinç görmedim. Ona da Allah'a hamd olsun dedim. Dünyalığın gitmesi veya gelmesi beni hiç etkilemedi. Ölümlü ve fani dünyanın getirileri olabilir. Nimetleri de. Beklentileriniz olabilir. Arzularınız, görev, makam, mevki vesaire. Ama bunların hiçbiri gerçekleşmeyebilir. Giden ve sizden uzaklaşan dünyevi nimetler üzüntünüzü değil, sevincinizi tetiklemelidir. Hamdinizi artırmalı. Belki Allah'ın (c.c.) sizinle ilgili başka hesabı vardır. Belki arzunuzu erteliyor. Belki başka bir mecra açıyor. Belki sizi günahtan koruyor. Meselenin cevabı sizde. Siz Allah'la samimi iseniz gam yok. Yok samimi değilseniz, sıkıntı var. Bu ölçü herkes için geçerli. Allah'ın sizi ve herkesi iç âlemiyle tarassut -gözlemleme- ettiğini hiç unutmayınız. Hiçbir ayrıntı Rabden perdeli değil. Kalbiniz Allah'ı özlüyorsa, doğru yoldasınız. Dünya ehli önündeki itibarınıza veya itibarsızlığınıza bakmayın.
Allah her daim yar ve yardımcımız olsun.

TEBBET SURESİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

Tebbet Suresi Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1- Ebu Leheb'in elleri kurusun. Kurudu da!
2- Ne zenginliği ve ne de kazandığı ona fayda vermedi!
3- Alevli bir ateşe maruz kalacaktır ( yaslanacak).
4- Onun karısı da. Odun hamalı olarak!
5- Boynunda hurma lifinden bir ip olduğu halde.

Bu sureye 'tebbet' dendiği gibi 'mesed' de denilmiştir. Beş ayettir. Mekke'de inmiştir. Elleri kurusun anlamında 'tebbet' adını almıştır. Kuran'da inen 6. sure olduğu söylenir. Mesed ise, hurma lifi demektir.
'Ebu Leheb' Hz. Peygamber'in (s.a.v.) amcalarındandı. Karısıyla beraber Hz. Resul'e (s.a.v.) çok eziyet etmiş, hakaretten hiç vazgeçmemiştir. Karısı, Peygamberimizin geçtiği yola diken atardı.
Hatta Hz. Peygamber (s.a.v.) Ebu Kubeys dağında insanları İslam'a davet etiğinde 'Tebben leke. eli haza daavtena' -'Ellerin kurusun Muhammed! Bunun için mi çağırdın bizi' diyecek kadar çirkinleşmiştir. Sokak ve pazarları dolaşır, yeğenimi dinlemeyin o delidir, derdi.
Sure inerken onun, Ebu Kubeys dağındaki cümlesini ona yönlendirerek inmiştir. "Elleri kurusun Ebu Leheb'in" diyerek.
Bu surede dikkat çekici incelikler var:
1
- Kuran-ı Kerim'deki son üç sure (İhlas, Felak, Nas) 'Kul- de ki ey Muhammed' diye başlamasına rağmen bu surede 'Tebbet' - 'elleri kurusun' şeklinde sert bir ikazla başlamıştır. Kul, yani; de ki ona ey Muhammed diye başlamamıştır. Bu söz ve hitap kullanılmamıştır. Doğrusu Yüce Allah; Hz. Peygamber'in (s.a.v.) amcasına seslenirken, Peygamberine (amcana de ki, elleri kurusun') şeklindeki bir ifadeyi uygun görmemiş gibi görünüyor. Sanki Peygamberini devreden çıkarıp kendisi Hz. Peygamber'in amcasına bu gönderimde bulunmuştur. Bu tavır; Peygamber edebi itibariyle son derece önemlidir. Yüce Rabbimiz müşrik bile olsa amcasına ağır sözü Hz. Peygamber (s.a.v.) yoluyla söylememiş. O nedenle sure 'Kul-De ki' ifadesiyle başlamamıştır.
2- Ebu Leheb -Ateşin babası, ateşle beraber olan' anlamına gelir. Bir lakab, bir isim, ama aynı zamanda sıfattır. Peygamberimizin amcasına Allah bu ismi uygun görmüştür. Ebu Leheb'in esas adı 'Abdüluzza' Uzza putunun kulu' idi. Allah müşrik bile olsa bir insana bu ismi kullanmamış ve Ebu Leheb ismini tercih etmiştir. Bu da Kuran'ın tevhide olan hassasiyetidir.
3- Ebu Leheb'in yanaklarının pembemsi olduğu aktarılıyor. Surede geçen iki özellik; -Ateşin babası' ve 'alevli ateş'e yaslanacak ifadeleri de, Ebu Leheb'in fiziksel görüntüsüne gönderimde bulunmadır. Cümleler ulu orta konmamıştır Kuran'da elbette. Ebu Leheb'e seçilen isim, gideceği yer ve yüzünün şekli arasında tam bir uyum var.
4- Bol çocuklu ve bol paralı bir zengin olan Ebu Leheb'e malı ve çocukları fayda sağlamamıştır. Ebu Leheb'in iki oğlu Utbe ve Uteybe (İslam'dan önce) Hz. Peygamber'in (s.a.v.) iki kızını almıştı. Vahiy gelince; bu iki oğul, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) iki kızını hem boşadılar ve hem de çirkin hakarette bulundular. Hz. Peygamber'in (s.a.v.) yakasına yapıştılar. Böylece de feci bir akibeti hak ettiler.
5- Bu fesat ve çirkinlik dolu aile darmadağın olmuştur. Ebu Leheb'in oğullarından biri ticaret için gittiği bir yolculukta; yüzlerce kişinin ortasında yatarken, nereden geldiği bilinmeyen bir aslan tarafından parçalanmış ve başı kopartılmıştır. Ve bu arslan kimseye dokunmadan geri gitmiştir. Hz. Peygamber bu yolculuktan önce şöyle buyurmuştu: Allah ona köpeklerinden bir köpek musallat edecek. Dediği gibi oldu. 'Ebu Leheb' ise çiçek hastalığına yakalanmış ve şişen vücudu çirkin bir görüntü aldığı gibi berbat kokmuştur. Sonra da ölmüştür. Çocukları hastalık bulaşır diye yanına yaklaşamamış, öldüğü binayı üzerine yıkarak onu gömmüşlerdir. Malı ve mülkü ayetin dediği gibi ona fayda sağlamadı.
6- Karısına biçilen görev de, ders verecek biçimde. Ebu Leheb'in karısı Ümmü Cemil, sırtında odun taşır ve Peygamberimiz'in (s.a.v.) kapısına diken bırakırdı. Ayağı batsın diye. Sure diyor ki; Ahiret (cehennem) âleminde de o odun taşımaya devam edecek. El-Cezau min cinsi'l amel -Verilen ceza, yapılan kötülük türünden olmuştur. Kendi odununu kendi taşıyacak. Dünyada dikenli çırpı topladı, ahirette de toplayacak.
7- Surede odun taşırken sırtında hurma lifi olacak deniliyor. Dikkat çekici bir ayrıntıdır. Halbuki hurma lifi ateşte yanar. Yüce Allah dilerse bütün vücudu yakar ama, dilediği yeri bu ateşin dışında tutar. Bir hadiste ifade edilen; Cehenneme giren müminin bütün vücudu yanar ama secde yeri hariç sözü bu ayrıntıyla örtüşüyor.
Tabii burada cehennemin dışındaki görüntü de anlatılıyor olabilir.
Sure, Peygamber'in amcası bile olsa Allah'ın birliğine ve dine direnen kişiye dokunulacağını gösteriyor. Bu surenin en büyük mucizelerinden birisi de şudur:
Bu sure Mekke'de iniyor. Ve Ebu Leheb'in şirk üzerine öleceğini haber veriyor. Bu surenin inişinden sonra Ebu Leheb birkaç yıl daha yaşıyor. Ve hakikaten şirk üzerine ölüyor. Ebu Leheb bir zeka oyunuyla(!) güya Peygamber'i yalanlamak için; Muhammed! "İşte ben Müslüman oldum. Hani Rabbin olmayacağımı söylemişti" diyebilirdi. Ama Rabbim bu kadarcık bir zekâ pırıltısına bile müsade etmiyor. Zira o kalplerin sarrafıdır.

İKİ TÖVBEKÂR

Medine'ye doğru gelen iki süvari bir su başında karşılaştı. İkisi de tanınıyor, biliniyordu. Sıradan insanlar değillerdi. Birisi Halid bin Velid, ötekisi ise Amr bin el-As. (İkisi de) İslam'a şiddetle karşı idiler. Nihayet yolun sonuna gelmiş ve Hz. Peygamber'e (s.a.v.) gitmeye niyetlenmişlerdi.
Hz. Amr, Hz. Halid'e sordu: Süleyman'ın babası nereye? Hz. Halid: Senin gittiğin yere. O'na boyun eğmeye.
Sonra Hz. Halid, Amr'a sesleniyordu. Ey Amr, ne zamana kadar direneceğiz O'na karşı. Vallahi bu adam (Peygamberimiz'i (s.a.v.) kastediyor) Peygamber.
Beraberce Medine'ye vardılar. Hz. Peygamber (s.a.v.) ikisini de güler yüzüyle kabul ederek karşıladı. Ne hakaret, ne çirkin söz ne kınama! Sadece ellerini açtı. Göğsünü açtı hoş geldiniz dedi.
Hz. Halid, Efendimiz'in (s.a.v.) ellerine yapıştı. Beyatını aldı. Şehadet kelimelerini getirdi. Gözleri buğuluydu. Uhud'da Müslümanlara ağır darbe vuruşunun hüznü vardı. Başını Efendimiz'in (s.a.v.) omzuna koydu. Uzun uzun bekledi. Gözleri nemliydi.
Girdiği hiçbir savaşı kaybetmeyen bu fırtınalı yürek, sonraki yıllarda Kuran'dan çok sure ezberleyemediği için üzülecek ve "askerlik beni Kuran'dan uzak tuttu" diye ağlayacaktı.
Ötekisi ise Hz. Amr bin el-As'tı. O da Hz. Peygamber'e (s.a.v.) yanaştı. Hz. Peygamber (s.a.v.) elini uzattı. Hz. Amr, bir an hamle yapıp peygamberimize yanaşırken sonra elini kaçırdı.
Efendimizin eli havada kaldı. Bu hiç olan bir şey değildi. Efendimiz sordu: "Amr! Neden ellerini kaçırıyorsun." Hz. Amr bir an tıkanır gibi oldu. Ve sonra şöyle dedi. Ey Allah'ın elçisi! Bu kirli ellerim senin tertemiz ellerine dokunamaz. Bu ellerin sahibi çok günahkârdır. Sen onu affetmez ve ona dua etmezsen helak olup gidecek.
Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: 'Amr! Müslüman olan kişinin geçmiş günahlarını Allah affeder.' Ve sonra Hz. Amr hıçkırarak Efendimiz'e (s.a.v.) sarıldı.



Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA