Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NAZLI ILICAK

Ateşle oynama... Sonra yanarız

Bazı Kürt aydınlarının röportajlarını dikkatle okuyorum. İsmail Beşikçi, ardından Şivan Perwer. Her ikisi de, Kürtlerin, ayrı bir devlet kurma hakkından söz ediyor; bu kapının "isteğe bağlı olarak" aralık bırakılması gereğini vurguluyor. Ya ayrı bir devlet istemeyen Kürtler ne olacak? Ayrılığa kadar gidebilecek milliyetçi duygular kamçılandığı takdirde, tepkileri dizginlemek kolay mı?

***

Taha Akyol'un, "Ortak Acı-Türkler ve Ermeniler" (Doğan Kitap) kitabını okuyorum. Çeteler kurup, Müslüman Türk köylerine saldıran Ermenilerin yanı sıra, Osmanlı Devleti'ne sadık kalmış, düşmana karşı Osmanlı ordusunda savaşmış yığınla Ermeni vardı. Ama aramıza bir kere kara kedi girince, kuşkuları yatıştırmak, dengeyi yeniden kurmak mümkün olmadı.
Sadakat ile ihanet arasındaki çelişkiyi Osmanlı tebaası Ermeniler yaşadı. Bir kısmı, Rusya ile işbirliği yaparken, diğerleri Osmanlı topraklarını kendi vatanı gibi görmeye devam ediyordu. Tanin gazetesinin 17 Ocak 1915 tarihli nüshasında şu haber göze çarpıyordu: "Kumkapı'da toplanan Ermeniler tezahürat yaptı: Yaşasın vatan-ı Osmani. Yaşasın ordumuz!"
O tarihte, gazetenin başyazarı Hüseyin Cahit, Ermeni vatandaşlarımızın bu davranışlarından etkilenerek, "Ermenilerin vatanperverliği" diye bir yazı kaleme almıştı. Peki sonra ne oldu? Van olayları bardağı taşıran son damla oldu ve Nisan 1915'te tehcir başladı.
Gene Taha Akyol'un kitabında, Ahmet Kuyaş'ın anlattığına göre, Osmanlı Devleti'nin memurlarının yetiştiği Mekteb-i Mülkiye'de resmi dil Türkçe'nin yanı sıra, üç lisan daha öğretiliyordu: Arapça, Ermenice, Yunanca. "Elsine-i Erbaa" yani 4 diller kuralı. Mezun olan kişi, Türkçe'nin yanı sıra, Arapça, Ermenice ya da Yunanca dillerinden birini de bilmek zorundaydı. Mülki Amir (kaymakam), bu şekilde, yöre halkının dilini konuşabilecek, onlarla kaynaşabilecekti.
Ahmet Kuyaş durumu çok güzel özetlemiş: "Osmanlı-Ermeni sorunu yok. Osmanlı Devleti'nin birtakım Ermenilerle sorunu var. Ama o birtakım Ermeni'nin yaptığı ya da yapmaya hazırlandığı ihanet, 1915'te bütün bir Ermeni nüfusunun cezalandırılması sonucunu doğurdu. Tabii bunu hiçbir vicdan kabul edemez."
***

Kürt açılımından söz ettiğimiz bu günlerde, psikolojik sınırların aşılmamasına özen gösterilmeli. Güneydoğu bölgesinden kopup İstanbul'a, İzmir'e, Mersin'e, Antalya'ya, Ege'ye, Akdeniz'e gelmiş çok sayıda Kürt kökenli vatandaşımız "ayrılıkçılık" lâfından çok ama çok rahatsız oluyor. Çünkü onlar, Kürt milliyetçiliği alevlenip, ayrı devlet kurmak fikrini beslerse, yerleştikleri bölgelerde huzur ve rahatlarının kaçacağının farkında.
Yanlış anlaşılmasın... "Tehcir" ya da "zulüm"den söz etmiyorum. Ama bugüne kadar, devletin siyaseti ne olursa olsun, millet birlik ve beraberliğini korudu; Türk ya da Kürt, insanlar, ayırım yapmadan birbirini sevdi. İşte bu ahenk bozulursa, birlikte yaşamanın tadı kaçar. Sorumluk sahibi olanlar, bu yüzden, dönemin hassasiyetine uygun davranmalı, ayrılık ve nifak tohumları serpecek konuşmalardan
özenle kaçınmalı.

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA