Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NAZLI ILICAK

Abant toplantısı

Bu yıl Abant toplantısı Anayasa'yı tartışıyor. Her zaman Türkiye'nin gündeminde olan önemli meseleler, bu toplantılarda, çok değerli ilim adamlarının katkısıyla ele alınır. Bu defa da öyle oldu. Katılımcıları tek tek sayamayacağım ama, anayasa konusunda kimin bir düşüncesi varsa, kim çeşitli zeminlerde bu konuda konuşuyorsa, Abant toplantısında diyebilirim. Tartışma, "Vatandaşlık ve kimlikler", "Ana dilde eğitim", "Üniter devlet-özerklik dengesinde yerel yönetimler", "Yeni anayasada cumhurbaşkanı" ve "İnanç özgürlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı, din dersleri" başlıkları altında cereyan ediyor.

***

Ana dil
Ana dil eğitimi, asimilasyonu engelleyen bir öge.
Çok sayıda ülkenin birden fazla resmi dili var. Resmi dil derken, vatandaşların kamu kurumlarıyla ilişkilerinde kullandığı dil kastediliyor. Sözgelimi bir Kürt kökenli vatandaş, elektrik idaresine gittiğinde de Kürtçe cevap alabilmeli, mahkemelerde, hiçbir kısıtlama olmadan ana diliyle meramını anlatmalı.
Asimilasyon gayreti, bölünme korkusundan kaynaklanıyor.
Türkiye, Norveç, İsveç, Danimarka gibi siyasal çatışma yaşamayan ülkeleri değil, arka planında çatışma olan Güney Afrika, İspanya, Kanada gibi modellere bakmalı ve bir restorasyonun ipuçlarını bu ülkelerde aramalı.
Resmi dilin Türkçe olması birleştirici, bütünleştirici, kaynaştırıcı bir işlev görür.
Devlet, hakları tanımakla yetinmemeli, aynı zamanda bu hakları kullanma konusunda kolaylaştırıcı bir yükümlülük altında bulunmalı.
1961 Anayasası eğitimin hangi dilde yapılacağını yazmıyordu. Türkçe eğitim zorunluluğu 1982 Anayasası'yla geldi.
Osmanlı'da da, azınlık dillerine ilişkin bir tehdit algılaması var. Dil, ileride ortaya çıkabilecek ayrılıkçı milliyetler açısından değerlendiriliyor.
Belçika'da bölünme, büyük ölçüde dil çatışmasından kaynaklandı.
Ortak kültür dili, resmi dil, Türkçe olabilir. Ama bu ortak dil, ana dilde eğitimin engellenmesine gerekçe yapılmamalı.
Dillerimizin çeşitlendirilmesi bir ayettir. Dillerin korunması, müminlerin üzerinde bir borçtur. Devletin, bu dillerde eğitimi sağlamak mükellefiyeti vardır.
Lozan'da, Kürtlere çoğunluk dediler, ama çoğunluk hakkı verilmedi; azınlık hakkı da verilmedi.
1982 Anayasası'nda "ama"larla haklar sınırlandırılmış, vatandaş bir istisnalar silsilesiyle karşı karşıya kalmıştır.
Cicero der ki, "Ahlâki olan ile faydalı olan çelişmez" Çelişiyor diyorsanız, faydalı olanı yanlış tanımlıyorsunuz demektir.
Anayasalar zamanın ruhunu yansıtır. Bu yüzden 1982 Anayasası güvenlik endeksli ve savunmacı bir metindir. Bugün özgürlüklerden yana bir hava esiyor. O zaman, zamanın ruhunu kaçırmadan bir anayasa hazırlayalım.
***

Yerinden yönetim
Demokratik özerklik, sadece, bölgedeki hâkim partinin (BDP'nin), belirli alanda egemenlik talebidir; demokratik de değildir.
Irak'ta Kürdistan bölgesel yönetimi var, Suriye'de muhtemelen gene özerk bir Kürdistan bölgesi kurulacak. Türkiye ne yapacak?
Türkiye, Kürtleri, bohçasını hazırlamış evden kaçacak kız gibi görmekten vazgeçmedikçe sorunu çözemez.
Türkiye'deki merkeziyetçilik, sadece Kürt sorunundan kaynaklanmıyor, halka güvensizlikten doğuyor.
Anayasamızın 7'nci maddesi TBMM'ye yasama tekeli veriyor; bu kaldırılmalı.
İtalya üniter bir devlettir ama, yasama yetkisini, AB mevzuatına aykırı olmamak kaydıyla, bölge ve il yönetimleri kullanabilir. Hangi konuda merkezin ya da bölge ve il yönetimlerinin yetkili olacağı yasayla belirlenmiştir.
Fransız Anayasası'nın 1'inci maddesi örnek alınabilir: "Köken, ırk ve din ayırımı yapmaksızın, tüm vatandaşların yasa önünde eşitliği güvence altındadır. Devlet tüm inançlara saygı gösterir. Fransa'nın idari yapısı ademi merkeziyettir."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA