Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ŞELALE KADAK

Kuzey Irak bile ilgi alanımızda!

500 milyon dolar cirolu Boyner Grubu komşulara açılıyor. Cem Boyner ne kadar iddialı olduklarını, "2006 yıl sonunda yurtdışındaki mağazalarımızın toplam metrekaresi 80 bini bulacak" sözüyle açıklıyor

* Türkiye'de büyüyen, markalaşan Boyner Grubu ne oldu da yurtdışı 'yakın' pazarları keşfetti?
Avrupa ve Amerika'da muazzam bir rekabet var. Müşteri çok sofistike, tüketim kültürü çok gelişmiş. Ama rekabet çetin. Hep olmayı istediğimiz bu pazarlara girmenin maliyeti de çok pahalı. Şöyle bir çevremize baktık ve çok ilginç pazarlar gördük. Çok uzağa da bakabilirsiniz. Çin gibi. Milli geliri düşük diyebilirsiniz. Ama Çin'deki milyoner sayısı İngiltere'deki milyoner sayısından çok daha fazla. Hindistan'da 5 yıldızlı seyahat edebilen insan sayısı da İngiltere'dekinden daha fazla. Dolayısıyla aslında çok ciddi müşteri grubu var. Karaçi de de bu pazar var, Kahire'de de Moskova'da da.

* Şimdiye kadar niye bakmamıştınız?
Riskli pazarlardı çünkü. Hukuk sistemine yabancıydık. Pazar çok davetkâr değildi. Orada işi yapacak yönetici ve eleman bulma zorluğu vardı. Ama 2001 krizinden sonra olaylara bakışımız değişti. Biz zaten 2001'i kolay kolay unutamayacağız. O yüzden yurtdışı çok cazip. Bu yıldan itibaren biz işimizin neredeyse yüzde 100'ü kadar bir kısmını 3-4 yıl içinde yurtdışına taşımış olacağız. Çünkü dönüp baktığınız zaman, yabancıların girmeye korktuğu ve Türkiye'den daha az gelişmiş çok perakende pazarı var.

RİSKLİ PAZARLAR KAYMAK GİBİ
* Terör ve kriz bize yabancı konular değil, sizi de yurtdışına açılan bir Türk işadamı olarak tedirgin etmedi, öyle mi?
İlk defa 1998'de giriyorduk Rusya'ya. Tam imzaları atmak üzereyken Rusya çöktü. Dedik ki bu pazar çok riskli. Biz yine bildiğimiz Türk pazarına dönelim. İki yıl sonra Türkiye dümdüz oldu. Dolayısıyla o çok riskli görünen pazarlar şimdi kaymak gibi görünüyor.

* Komşularda mağaza açma girişiminizin altında yelpazeyi genişletme şartı da mı vardı?
Krizler gösterdi ki ne olursa olsun portföyü dağıtmamız lazım. Ama dağıtmaktan da öte, insanların iyi şeylere açlığı bazı yerlerde öyle fazla ki... En iddialı mağazamız Boyner Moskova'yı 2 Aralık'ta 6 bin metrekarede açıyoruz. Türkiye'yi çembere aldığını zaman Prag, Varşova dahil Bükreş, bütün Moskova, Kazan'a dahil kuzey ve Rusya'da 7-8 şehir ve aslında Kuzey Irak bile ilgi alanımızda. Dışarıda ev konforu yok. Türkiye bizim evimiz, en iyi pazarımız ama öte yandan o çok konuşulan Çin rekabetine karşı markalaşmak ya da ihracat yapmak değil de pazar yaratmak şart. Açıkçası biz çok uzaklara gitmek yerine, 3 saatte varabileceğimiz pazarlara gitmeyi seçtik.

* Grubun şirketlerinden Altınyıldız bir kuşağın takım elbisesi için vazgeçilmez kumaş demekti. Sonra Beymen markası öne çıktı. Ardından Çarşı, Network mağazaları geldi. Ama bir dönem geldi ki Boyner Grubu sanki şöyle bir durdu. Şimdi anlattıklarınıza bakınca, bambaşka bir dönüşüm yaşandığı izlenimi ediniyorum...
Çok iyi bir röntgen çekmişsin. Çünkü tüketim kalıplarının ve dolayısıyla üretim kalıplarının değişmesinde galiba dönemsel dönüşümler var. Çocukluğumda Burda dergisi alınırdı. Annem, teyzem, arkadaşları içinden sayfalar keserdi. Sonra eve terzi gelirdi. Kumaşlar alınırdı. O terzi üç-dört gün evde kalır dikişler dikilirdi. Dergilerin arka sayfasında beğenilen modelin saman kağıdında patronları vardı. Kalıplar çıkarılırdı. Bu dönem 1970'lere kadar devam etti. Sonra yurtdışındaki modanın Türkiye'de iyi kopyaları dönemi başladı. Bugün hatırı sayılır perakendecilerin hepsi bunu yaşadı. Yurtdışında fuara gider ya da vitrinde görürsünüz, gelir Türkiye'de aynısını yaparsınız. Çünkü ithalat yasaktır. Bu dönemde 1985'e kadar sürdü ve o yıl Benetton Türkiye'ye geldi. 'İthalat yapamıyorum o zaman Türkiye'de bir firmaya lisansımı vereceğim' dedi. Bu üçüncü faz. Dolayısıyla 1985 ile 2000 arası yabancı markaların dünyada sattıkları malın aynısını içerde sattıkları bir dönem oldu. Perakendeciler de kendi tasarımcılarını yetiştirmeye ve yurtdışında tasarım anlaşmaları yapmaya başladı. Son safhaya girdiğimizi düşünüyorum. Perakendeciliği, servisi bilen, kendi tasarımlarını kendi üreten, ihracatı da başarılı bir şekilde gerçekleştiren bir ülke. Şimdi yaptığı bütünü olduğu gibi yurtdışına taşıma dönemi de geldi. Dediğin gibi Boyner Grubu'nda bu iki dönem arasında tren iki istasyon arasında durdu, sağa mı, sola mı gideyim diye. Aslında yaşanan krizler dönüşümü geciktirdi. Yoksa biraz daha hızlı gelebilirdik buraya. Bir faydası oldu. Çok verimli olduk, acıtarak da olsa.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA