Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Muhafazakârlığın milliyetçilikle sınavı

Bir süredir basında çıkan birkaç yazı Kürt açılımı konusunda bir tıkanma noktasına gelinip gelinmediğini sorguluyordu. Yazıların tonu epey endişeliydi. Hükümetin duraksadığını, bunun karşı tarafın işine yaradığını, bu ortamın yılgınlık ve ricat diye kavranabileceğini dile getiriyordu yazılar.
Ortada bir tedirginlik şüphesinin dolaşmaya başladığı hakikattendir. Beklenmeyen bir şey de değildi bu. Çünkü atılan adım devletçi yani milliyetçi militarist hegemonyayla sivil-demokratik kesim arasında yeni bir "paradigma" yaratma gerilimiydi. Özüne bakılırsa bu mücadele 2002'den beri (kendi kısıtlamalarını da içinde taşıyarak) devam etmektedir. Şimdi o uzun zincire yeni bir halka eklenmiştir.
Bu son halka bana göre başka anlamlara da sahip. Geleneksel çevrenin şu son keskin ve şiddetli hamlesi biraz da o gizli anlamdan kaynaklanıyor.
Yenilik dediğim şey, Türkiye'de muhafazakâr denildiği zaman akla gelen siyasal çevrelerin nitelik değiştirmesidir. Bu değişimin birçok unsuru bulunsa bile en önemlisi milliyetçilikle kurduğu ilişkidir.
Buna, "kurmadığı" ilişki dersek daha doğru olacak.

Din, devlet, milliyet

Gerçekten de din-milliyet-devlet Türk muhafazakârlığının sacayağıdır. Din şimdi olanca dayanıklılığını güçlendirmiş olarak (ama dönüşerek) yerinde duruyor. Buna mukabil milliyetçilik eski önemini, işlevini yitirmektedir. Şöyle düşünelim...
1970'lerde bugünkü AK Parti kadrolarının babası Necmettin Erbakan bütün söylemini milliyetçilik üstünden gelişen bir İslam'a yüklemişti. Batı'ya karşıtlığı sadece Hıristiyan- İslam dikatomisine değil aynı zamanda emperyalizm-milliyetçilik/yerellik karşıtlığına da dayanıyordu. Yapılacak olan bütün o yüz bin tank, yüz milyonluk Türkiye milliyetçi söylemin parametreleriydi. MHP de aynı mantığı tersinden sürdürüyor, "Hıra Dağı kadar Müslüman" olmaktan söz ediyordu.

Aksak bacağı değiştirmek

Bugüne geri dönünce MHP'nin milliyetçilik söylemini daha da derinleştirdiğini fakat bunu tümüyle yerel motiflerle bütünleştirdiğini söylemek gerek. Batı emperyalizmi artık MHP'nin söyleminde eskisi kadar yer almıyor. Onun yerine gitgide daha içe dönük, daha yerel unsurlar arasındaki çatışmayı körükleyen, o çelişkiden rant sağlamaya çalışan bir milliyetçilik terkibi içinde. Bu milliyetçiliğin daha geniş ölçekteki dayanakları konusunda hiçbir fikri olmadığı gibi MHP'nin İslam'la olan ilişkisi de bir hayli sorunlu.
Bu durum bana kalırsa bütün bütüne AKParti'nin ayak değiştirmesinden kaynaklanıyor. Bu parti ve kadroları, doğal olarak da söylemi, artık milliyetçi bir zemine basmıyor. Kuşkusuz daha derinde, belki bilinçaltında, hâlâ milliyetçi refleksleri mevcuttur. Fakat onun eskiden olduğu gibi MHP benzeri dar, içe dönük, sınırlı bir milliyetçilik olduğunu söylemek olanaksız.
Tam tersine AK Parti 2002 sonrasında hızla küreselleşmeci bir anlayışla bütünleşti. Bunu ona dayanağı ve tabanı olan burjuvazisi kazandırdı. O kesimin uluslararası ticaret ve piyasalarla entegrasyonu sivil-burjuva demokrat bir muhakemenin parti kadrolarına hâkim olmasına yol açtı. Kürt meselesindeki çıkış, ondan önce AB ile olan ilişkiler, sivillik arayış ve girişimleri hep bu cümlenin parçaları. Henüz İslam'ı neye dayanarak yeniden tanımlayacakları yeterince netleşmese de AK Parti'nin artık militer nasyonal bir çizgiyi bıraktığı açık.
Bu pozisyonun iç ve dış sonuçları var. Dış tepki malum: sadece iktidar değil Türkiye'de Özal döneminden beri ilk kez bu derecede ciddi biçimde izleniyor. Bazıları için şaşırtıcı olanı iç politikadaki sonuç: hükümet, MHP ve CHP'nin bütün şiddetine rağmen Kürt açılımında toplumsal destek sağladı, güç kazandı, pozisyonunu tahkim etti.
Nedeni açık: toplum daima sivildir ve demokrattır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA