Metin Erksan öldü, elindekiyle yetinmeyen, daima yeni bir şeyler yaratmaya çalışan, ufuk açıcı bir isimdi. Sineması, ancak son yıllarda yeni bir kuşak tarafından keşfedildi, gençliğinde tanımadığı ilgiyi geç vaktinde gördü Erksan, yurtdışında filmlerinin toplu gösterimleri yapıldı. Sevmek Zamanı bir "kült film"e dönüştü.
Erksan, Türk sinemasında ilk yönetmen/ auteur filmleri yapan kişiydi. Sinema kadar diğer toplumsal sorunlar üstünde de düşünen bir nesle mensuptu. Önce Kemal Tahir'le yakın bir ilişki kurmuştu. Bu ilişkinin ayrılmaz üçlüsü Halit Refiğ'di. Türkiye, Anadolu, Osmanlı toplumsal sorunları üstünde düşünüyorlardı. Ulusal Sinema diye bir kavgaya girmişlerdi. Yerli sinemaya sahip olduğundan çok ileride bir anlam yüklüyorlardı.
Erksan, bu arayıştan sadece bir düşünürsinemacı olarak çıkmakla kalmadı. Düşünce dünyasının belkemiğini meydana getiren toprak, su ve insan mülkiyetini irdelediği olgunluk dönemi filmlerinden (Yılanların Öcü, Susuz Yaz, Kuyu) sonra Sevmek Zamanı gibi apayrı bir sinemayla çıktı izleyicinin karşısına. Bunların hepsi onun çok özgül (spesifik) ve özgün (orijinal) sinemasının ürünleriydi. İnsan ruhunun karanlık noktaları idi onu ilgilendiren. Toplumsal sorunlarla uğraşırken de bu gerçeği unutmamıştı. Kötülük ve şiddet aslında onun sinemasındaki temel karakteristiklerdir. Kuyu'yu seyredenler bunu açıkça görebilir. Sevmek Zamanı bu tutumun en uç noktasıdır.
Anadolu insanının kendisine iki zulüm olarak gördüğü ama yaşamaktan da zevk aldığı gerçeğin ayrılık/ aşk ve ölüm olduğunu saptamıştı.
Bütün Doğu masalları bu zemindeydi. Çok Batılı, çok varoluşçu bir sinema yaptığı söylenirken aslında elini bu toplumun zihinsel gerçeğinin içinde tuttuğunu vurguluyordu, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin'den bir çizgi çekiyordu Sevmek Zamanı'na. Efsanenin özünde kadın olan Hamlet'i, daha o tarihlerde yerli yerine oturup kadın olarak ve çok ilginç kombinezonlarla çekmesi gücünün ve ihtirasının göstergesiydi.