Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Siyaset üretmek-siyaset yapmak

Dünyada söze bu derecede bağlı galiba iki alan var, edebiyat ve siyaset. Sözü çıkarırsanız geriye bu iki alandan hiçbir şey kalmaz. Ne var ki, sözün nasıl işleneceği edebiyatta bile başlı başına bir meseledir. Sözün özünü oluşturduğu o alanda bile 'boş' bir biçimde kullanılması istenmez.
Halbuki bizde siyaset çoğu zaman neredeyse tam da bu 'boş söz'le bütünleşir. Sadece bir belagat, bir anlatım meselesine dönüşür siyaset. Halk da kendisine özgü zekâsıyla bunu 'edebiyat yapmak' olarak değerlendirir. Ve ne yazık ki, edebiyat da bu suretle sadece boş laf olarak anlaşılır. Halbuki hele bugünkü dünyada, siyaset neredeyse tepeden tırnağa 'teknik' bir çalışma düzlemidir.
İşin bu noktaya gelmesi, siyasetin bir teknolojik /teknokratik içerik kazanması o derecede benimsediğim bir tutum değildir. Siyasetin, bu plandaki gelişmelerden hiç taviz vermeden, olabildiğince somut projelerle bütünleşmesine inanırım ama bu siyasetin ideolojik boyutunu ihmal etmek anlamına gelmemelidir. Tam tersine o projelerin doğrultusunu ideolojik tercihler belirleyecektir.
Türkiye'ye bakıyoruz. Siyaset yıllardır somutlaşmadığı için eleştiriliyor. Proje üretemediği, teknik bir içerik kazanamadığı için, siyasal tabiriyle söyleyelim, popülist bir düzeyde kaldığı için sadece eleştirilmiyor siyaset tıkanıyor da. Yani siyaset üretemiyor siyaset.
Siyaset üretmek
demek, siyasetin ideolojik bir düzeyde, zihinsel bir yaklaşımla, çeşitli ön tercihler doğrultusunda model kurmasıdır. Kendisine hedefler tayin edip, toplumu çeşitli sosyolojik dinamiklerle bütünleşip dönüştürmesidir.

***

Son seçimlerden sonra Türk siyasetinin hiç bu sularda olmadığı anlaşıldı. Partiler siyaset üretmekten zerre kadar hazzetmiyor. 7 Haziran seçimleri öncesinde, kimse kusura bakmasın, CHP'nin sonradan ağzına dahi almadığı o manasız çift maaş ikramiye, Konya'da mega-kent projeleri bile siyaset üretmek sayıldı. Devrim, çıkış, sıçrama gibi kavramlarla ele alındı. Bu yaklaşım toplumun siyaset üretimine duyduğu açlığın bir neticesiydi.
7 Haziran sonrasında da bu meselenin ne kadar trajik noktalarda olduğu MHP'nin ve diğer partilerin 'yapmazuk-etmezük' tarzıyla büsbütün ayyuka çıktı. İlginç bir şey söyleyeyim mi, bütün o negatif tutumlarıyla bu partiler, koalisyonlara, hükümetlere girmeyi reddederken aslında tepeden tırnağa siyaset yapıyordu.
Sadece taktiklerle dayalı bir anlayışla hareket etmek, manevralarla oyalanmak, pozisyonlara takılıp kalmak, işin arka planındaki dinamikleri görmezden gelmek hem de en kötüsünden siyaset yapmaktır.
***

Ama siyaset üretimine dayanmayan yani düşünsel yaklaşımlardan uzak, zihinsel kurgulara gözü, kulağı kapalı bir siyaset kırılmaya, parçalanmaya mahkûmdur. Türkiye 7 Haziran'dan sonra bunu gördü. İşte MHP'nin, hatta onunla mukayese edilemeyecek bile olsa HDP'nin hali ortada.
Şunu da belirteyim ki, başımıza siyasi yıkım olarak ne gelmişse daima siyasetin üretilmediği, çatır çatır, gece gündüz siyaset yapıldığı dönemlerde gelmiştir. İşte 1970 öncesi tam da böyle bir dönemdir. Hatta daha geriye gidilirse, 1912-1918 arası böyle bir dönemdir. 1990'lar tamı tamına böyle bir dönemdir.
Sadece manevralara dayalı, pozisyon almalara bağlı bir siyaset toplumdan kopmaya, kendi içine kapanmaya, dejenere olmaya mahkûmdur, her aşırı derecede kendi içine kapanan varlık gibi.
Gerçek siyaset başarısı ise siyaset üretiminin siyaset yapmakla bütünleşmesinden doğar. Yani sözle eylemin, ideolojiyle teknolojinin birleşmesinden, bütünleşmesinden. Gerçek devrim de odur!...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA