Türkiye'nin en iyi haber sitesi
RASİM OZAN KÜTAHYALI

AB’nin riyakârlıklarına dair...

Dün de ifade ettiğim gibi Türkiye'nin en tanınmış liberal-demokrat aydınlarından biri olan Atilla Yayla'nın AB'nin çifte standartlarına dair yazısını önemsiyorum.
Yayla enternasyonal kariyeri olan bir siyaset felsefesi profesörü ve Liberal Düşünce Topluluğu Başkanı'dır. Aynı zamanda Avrupa Birliği kurumları ile ilişkileri çok yakın olan ve Avrupa'dan çok sayıda ödül almış bir akademisyendir.
Avrupa çapında faaliyet yürüten 130 itibarlı liberal think-thank'in çatı kuruluşu Stockholm Network'ten -Yılın Şahsiyeti- ödülünü alabilmiş tek Türk entelektüel Atilla Yayla'dır.
Dolayısıyla Yayla'nın AB eleştirileri ayrı bir anlam ve önem kazanıyor.
Yayla'nın aşağıda alıntıladığım cümleleri dikkatle okunmalı...

***
AB'nin Türkiye'ye bakışı büyük ölçüde hasta. Açık söylemek gerekirse AB Türkiye'ye karşı ikiyüzlü.
AB'nin mihver ülkelerinde vuku bulduğunda problem sayılmayan şeyler Türkiye'de ortaya çıktığında sanki sadece bize mahsusmuş gibi ve olduğundan kat kat ağır sorunlar olarak görülüyor, sunuluyor...
***
Bunu en açık şekilde görmek için Türkiye'de vuku bulan kitle olayları ve terör saldırılarıyla Fransa'da vuku bulan benzer olaylara ve terör saldırılarına AB idarecileri ve Avrupa Parlamentosu tarafından gösterilen tepkiler arasındaki farlılıklara bakabiliriz.
Demek ki Fransa Türkiye'deki kadar yoğun teröre hedef olsa tüm hak ve özgürlükleri toptan askıya alacak ve AB bunu demokrasiyi koruma çabası olarak alkışlayacak, destekleyecek...
***
AB kendi içinde bir kısmi toplumsal çeşitliliğe sahip ama bu onun çeşitliliğe gittiği yere kadar müsaade etmeye istekli ve hazır olduğunu göstermiyor. AB aslında bir beyaz Hıristiyan kulübü olmak istiyor.
AB yetkilileri açıkça dile getiremese de gerçek bu. Türkiye'ye karşı oluşlarının ve Türkiye'yi kaçırmayacak fakat içeri de almayacak şekilde kapıda oyalamalarının ana sebebi de bu...
***
AB kalabalık nüfuslu bir Müslüman ülkeyi içinde görmek istemiyor. Suriye savaşının yansımaları ve IŞİD olayı bu eğilimleri kuvvetlendirmiş görünüyor. Ancak, Suriye iç savaşı ve sonuçları olmasa da bu eğilim AB'de kuvvetli bir damar olarak mevcuttu...
***
AB üyelerine ve potansiyel üyelere bakışta çifte standartlı. On yıllarca komünist yönetim altında kalan, sivil toplumun tamamen budandığı, hukukun yok edildiği ve demokratik siyaset kültürü ile geleneğine hiç sahip olmayan orta ve doğu Avrupa ülkeleri hızla AB üyesi yapıldı ama onlardan her bakımdan çok daha ileride olan Türkiye kapıda belirsizlik içinde bekletilmekte...
***
AB'nin Türkiye'ye yönelik 'önce standartlarımızı yakala sonra seni üye yapalım' politikası da ahlâksız bir oyalama yöntemi. Bulgaristan hangi bakımdan Türkiye'den daha iyiydi ki AB üyesi yapıldı?
Ayrıca, AB üyesi olmuş bir Türkiye mi AB standartları denen şeylere daha kolay ulaşabilir yoksa bilinmezliğe mahkûm edilen bir Türkiye mi?
***
Ancak, öyle sanıyorum ki, AB Türkiye'nin bu problemleri çözmesini değil bu problemlerden dolayı zayıflamasını, önemli bir aktör olmaktan çıkmasını istiyor, bekliyor. Türkiye'nin yöneticileri AB'nin özellikle AB'nin mihver ülkelerinin idarecileriyle temasta ikiyüzlülüğün AB politik davranış standartlarının en önde geleni olduğunu bir an olsun unutmadan davranmalı...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA