Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MELİH ALTINOK

Barışı yine bitirecekler matmazel

"Kim barış müzakeresi için bana elini uzatsa onu bitirdiler. Sizi de bitirecekler." Bu sözler, Öcalan'ın Çözüm Süreci'nde önemli mesafeler kat edildiğinde "devlete" ilettiği mesaj.
İletinin, Öcalan'ın PKK'nın kuruluşundan itibaren Türkiye'de ve dünyada kim bilir kaç hükümetle görüştüğü düşünülürse nasıl bir deneyimi barındırdığı da açık.
Hareketin kurucusu bile "bu işin bitirilmesine" öyle kolay kolay müsaade edilmeyeceğinin farkında. İşte, Çözüm Süreci'ni değerli kılan da Türkiye'deki siyasi iradenin Öcalan'ın sözünü ettiği riski göze alıp bu işe soyunmasıydı. Ve o da, ilk kez bu denli ciddi bir risk alıp, sürece yabancıları dahil etmeden çözüm geliştirmeye çalışan siyasi iradeye samimi itiraflarda bulunuyordu.
Peki ne oldu da Çözüm Süreci'nde bu aşamaya gelinmişken, bugün Türkiye'deki barış yanlılarını kaygılandıracak bir atmosfere girdik? Devlet, siyasi irade riski artık üstlenmek istemedi mi? Geri adım mı attı? Güvenlikçi politikalara mı döndü? Hayır! Bugün bile çözüm iradesinden vazgeçilmeyeceğine dair en ciddi açıklamalar sürecin yöneticisi eski iktidar partisinden geliyor. Bu ciddi göstergelerin hiçbirisine işaret edemeyenler, seçim sürecinde hükümetin, Kürt cephesinden gelen provokatif çıkışları absorbe etmek için başvurduğu naif stratejik söylemleri önümüze koyuyorlar.
Barış önemli bir konu, lütfen biraz ciddiyet. Bölgede 1. Dünya Savaşı dengelerini yeniden şekillendirecek hareketliliği yaratmak için dizayn edilen IŞİD belasını, yaratıcılarının bakış açısıyla değerlendireceksin. Mağdur olan Türkiye'yi suçlayacaksın. Kuzey Irak'ta zaten fiilen kurulmuş olan Barzani'nin Kürt devletiyle son derece iyi ilişkileri olan Türkiye'nin, içte ve bölgede politikalarını milliyetçi hassasiyetlerle şekillendirdiğini söyleyeceksin. 7-8 Ekim'de bölgede adeta IŞİD rolüne soyunup 50 Kürt vatandaşın ölümüne yol açan olaylara niçin start verdiklerini konuşmayacaksın. Kürt hareketinin Çözüm Süreci'ndeki yasal temsilcisinin Türkiye'nin son seçimlerinde kendine rakip değil, düşman olarak çözümün devletteki tek ve kararlı muhatabını niçin seçtiğini sorgulamayacaksın. HDP milletvekili adaylarının belirlenmesinde Öcalan'ın nasıl etkisiz kılınabildiğini, Leyla Zana gibi hareketin önemli isimlerinin listelere nasıl zar zor girebildiğini düşünmeyeceksin bile.
Ardından HDP'nin Çözüm Süreci'ni bitirmeyi koalisyon şartı olarak koyan MHP gibi partilerin gözünü boyamak için geliştirdiği taktiklerini görmeyeceksin. HDP'nin bölgede seçilen milletvekillerine "Demokratik Bölgeler Partisi" adlı bir oluşumla mecliste grup kurdurup ayrıştırarak, çözüm karşıtı cepheyle daha "şık" bir ilişki kurma planını önemsemeyeceksin.
Ve daha bir sürü şey... Evet Öcalan analizinde yerden göğe kadar haklı. Bu topraklarda barış ve çözüm için samimi risk alanı bitirmeye çalışmaktan hiç vazgeçmezler. Ama anlaşılan o ki bu kez kendisi ciddi ciddi hedefte. Sanırım, hayatında üç kez rahatladığını söylerken kastettiği de buydu.
Biri Sovyetler yıkıldığında kurucusunun sırtındaki yükü kalktığında... İkincisi Suriye'den çıkartıldığında Baas etkisinden kurtulunca... Üçüncüsünde ise cezaevine girip örgüt baskısından sıyrılınca. Barış için can attığını söyleyenler artık klişelerden ve siyaseten doğruculuğun o güvenli kollarından sıyrılmalılar. Bunun ilk adımı da çözümün aktörlerinden olduklarını söyledikleri halde süreci sabote etmek için içteki ve dıştaki güçlere teslim olanlara karşı seslerini yükseltmeleri.
Tabii dediğim gibi, mezunun bireysel beka ve prestij meselesi değil, ciddi bir sorun olduğunu anlamaları gerekiyor önce.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA