Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Neden IMF destekli program?

Siyasetin sert rüzgârları, yerini acil ekonomi gündemine bırakmaya aday gibi. Bir süredir sessiz ve derinden giden Türkiye-IMF müzakerelerinin yeniden ivme kazanması da bunun göstergesi.
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, geçtiğimiz hafta G 8 Zirvesi için bulunduğu İtalya'da IMF Bakanı ile görüşmesi, IMF destekli program için takvim vermesi, kritik kararların da habercisi.
Önce, IMF'nin son raporunu anımsayalım. Raporda, Türkiye'nin diğer ülkeler gibi küresel krizden etkilendiği ancak dayanıklılık ve esneklik gösterdiği ifade ediliyor. Kulağa hoş gelen bu yorumun gerisinde ise "Türk bankacılık sisteminin toksik kağıtlara bulaşmaması, sermaye yeterliliğine özen gösterilmesi, yakın zamana kadar Hazine iç borç stokunun gerilemesi, bütçe açıklarının tolere edilebilir sınırlara kadar çekilmesi" yatıyor. Oysa bugün ekonominin sağlığı kötüleşiyor. Öyle ki sonbaharda neşter vurulmazsa ne esneklikten ne de krize dayanıklılıktan söz etmek gerçekçi olacak.
İşte bu yüzden Başbakan'ın, IMF'ye hitaben, "Gerek mali disiplin, gerekse yapısal değişiklikler noktasında bunu bir neticeye kavuşturursak memnun oluruz. Çünkü 28 Eylül'de Türkiye'de IMF'nin uluslararası toplantısı yapılacak. Bu toplantının sonrasına kalmasın istiyoruz" sözlerinin perde arkasında da geçmiş başarılarla yetinme yerine kazanılan mevzileri ileride kaybetmeme arzusu yatıyor.

***

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın, gizlilik içinde devam eden hazırlıklarının IMF ile bir Stand By'ın gerekliliği üzerine kurgulandığını duyuyoruz. Esasen 2010 Bütçesi çerçevesinde yapılan egzersizler, 2012 yılına kadar uzanan Orta Vadeli Program kapsamındaki hedefler bugünkü çalışmaların özünü oluşturuyor. Aslında bir dizi rakam verilebilir ama hemen hepsi eylül ayına kadar değişeceği için sadece bütçedeki gidişatı göstermesi bakımından "açık" tablosuna bakmak yetecektir sanırım. 2009 Bütçesi, 10 milyarla başlayıp, 48 milyar liraya revize edilen açık limitinden 75 milyar lirayı aşan açık çizgisine doğru yol alıyor. Bir başka deyişle küresel krizin yarattığı mali sonuçlar ve krizin etkilerini hafifletmek için alınan önlemler nedeni ile bütçe rayından çıkmış halde. Bütçe dinamiklerinin bozulmasına, borçlanma dinamiklerinin bozulması da eşlik ediyor. Bu yüzden, ekonominin hızla başını yukarı kaldırması gerekiyor. Zira resmi veriler 2009'da yüzde 6 küçülmeyi işaret etse de yüzde 10'a yakın daralma ihtimali gözardı edilmiyor. 2010 büyümesi ise yüzde 2'yi geçmiyor. Bu oran, bir süre sonra seçime gidecek hükümeti hiç ama hiç tatmin etmiyor.
***

Mevcut veriler ışığında, bu aşamada şu değerlendirmeyi yapmak mümkün:
IMF destekli anlaşma seçeneği, takım taraftarlığı veya karşıtlığına dönüştürülmemeli, kompleks vesilesi de olmamalı. Kaldı ki Başbakan dahil ekonomi yönetimi, IMF ile uzlaşma zemini bulma konusunda iradesini koruyor.
Bugün imzalanacak Nabucco Anlaşması'nın Türkiye'ye sunduğu küresel aktör olma şansının kullanılması ekonominin toparlanmasını gerektiriyor.
Türkiye ekonomisinin büyümesi, "uygun koşullu dış kaynak-dış pazar" sayesinde yatırım-ihracat yapılması, iç piyasada ise "kredi kartı-tüketici kredisi" ile tetiklenen harcamalara dayanıyor. Bu bağıntı düzelmedikçe, borç-bütçe ayarı kurulmadıkça toparlanma beklemek iyimserlik oluyor.
GSMH'de iç piyasa büyüklüğünün rolüne oynayan "Kriz Varsa Çare de Var" türü kampanyalar moral pompalanmasından öte anlam taşımıyor. Milyar dolarlık kaynağı, üniversitesi ve düşünce kuruluşu ile TOBB'un yeni bir ekonomik programın taslağını oluşturup hükümet ve kamuoyu ile paylaşması daha hayırlı görünüyor. Yoksa, vatandaşın cebindeki son kuruşu harcatmak olsa olsa alışveriş merkezi ortaklarını sevindirir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA