Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

HSYK perdesinden oyunlar

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Türkiye'nin demokratik sınıf atlama mücadelesinin test noktası haline geldi. 13 Temmuz'dan bu yana HSYK perdesinden yansıyan olaylar, tarihe ışık tutacak önem ve değerde. Hâkim ve savcıların yaz dönemi tayin kararnamesi etrafında kopan fırtınanın, öylesine ilginç nedenleri var ki... Bu süreç, anayasal kurumları doğal yetki ve görev alanlarına çekecek. Devlet yönetiminde altın hisse sahibi gibi ayrıcalık kazanan kurumların geleneksel konumunu da etkileyecek.
HSYK'da 11 gündür devam eden müzakerelerde ilginç pazarlıklar yaşanmıştır. HSYK'nın yargıç kökenli üyelerinin, tayinini istediği isimlerden birinin Bursa Cumhuriyet Başsavcısı Ahmet Er olması manidardır. Bursa savcılığı, terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın tutulduğu İmralı cezaevindeki gelişmelerden de sorumludur. Öcalan'a yerli ve yabancı ziyareti ile Kürt sorununun çözümünde İmralı ekseninde gelişecek temaslar savcının önemini artırmaktadır. Öcalan muhatap kabul edilmese de İmralı'dan yapılacak açıklamalara karşı Bursa'da bir fren mekanizması mı kurulmak istenmektedir?
Kurul'un yargıç kökenli üyelerinin, Ergenekon Davası'na bakan hâkimlerle soruşturmayı yürüten savcıları tayin ettirme teşebbüsü Hükümet'in direnci ile karşılaşmış, bunun üzerine iki şok öneri gelmiştir. "Hiç olmazsa bizim listede yer alan isimlerin yarısını değiştirelim" isteği, son olarak "En azından sembol birkaç ismi değiştirelim" noktasına varmıştır.
Bilhassa İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı ve savcı Zekeriya Öz'ün görev yerinin değiştirilmesinde ısrar eden HSYK üyeleri önce, "Haklarında çok şikâyet geliyor, soruşturma usulleri ihlal ediliyor" gerekçesini gündeme getirmiş, ardından "Bu soruşturmanın yürütülme biçimi toplumu bölüyor" tezini ileri sürmüştür. Bakanlık ise "12 bin hâkim ve savcı için yılda 5 bin şikâyet geliyor. Bunların sadece yüzde 3'ü soruşturmaya değer bulunuyor. İnceleme ve soruşturma olmadan değişiklik yapılamaz. Aksi takdirde iki yıl içinde kürsüde hâkim ve savcı kalmaz" demiştir.
HSYK üyelerinin, "sembol isimlere endeksli değişiklik" beklentisi canlı tutulduğu için şimdiye kadar peyderpey aşılan kararname krizi yeniden alevlenmiştir.
Adalet Bakanlığı, "Listeyi kabul edersek, kendimizi inkâr etmiş oluruz. Gerekirse unvanlı hâkim ve savcılarla ilgili kararname, sonbahardaki mazeret tayinleri ile birlikte ele alınır" diyerek tavrını kesinleştirmiştir.
Genelkurmay Harekât Başkanlığı'nda görevli Albay Dursun Çiçek'in, hassas görüşmeler sürerken HSYK'ya başvurup, savcı Zekeriya Öz'ü şikâyet etmesi, özel bir anlam taşımakta mıdır? "Ergenekon savcısını değiştirme çabasındaki HSYK üyeleri Karargâh'ın beklentisi de bu yönde" sinyali mi yakmaktadır?
HSYK'nın yargıç kökenli üyeleri "pes" dedirtecek bir al-ver yaklaşımı içinde görünmektedir.
Eleştirilecek yönleri olsa da Cumhuriyet tarihinin en önemli davasını yürüten hâkim ve savcılar için atama önermek, bu isteğin aktörlerini Ergenekoncu karşı atak pozisyonuna düşürmüyor mu? Talebin kendisi doğal hâkim ilkesine ve yargı bağımsızlığına aykırı değil mi?
HSYK, seçilmiş üyelerle Adalet Bakanı ve müsteşarının birlikte bulunduğu kurul olmalı mıdır? Esasen hayır. HSYK, siyasi etkiden arındırılmalıdır. Peki, bugünkü temel mesele nedir? İddia edildiği gibi yargı bağımsızlığından ziyade yargının tarafsızlığıdır. O halde HSYK yapısal reforma muhtaç mıdır? Evet. Örneğin, 1961 Anayasası ile kurulan model bugün uygulanamaz mı? Üçte biri Yargıtay tarafından önerilen, üçte biri hâkim ve savcılar arasından seçilip gelen, üçte biri de Meclis tarafından oluşturulan Kurul, daha katılımcı ve şeffaf olmaz mı?
" HSYK üyelerini zaten Cumhurbaşkanı seçiyor" denilmektedir. Oysa ortada gerçek seçim yoktur. Cumhurbaşkanı'na gelinceye kadar yapılan işlemler "adrese teslim" gibidir. HSYK'ya aday her isim için ayrı ayrı oylamaya gidilerek, "tek tip" çağrışımı yapan liste oluşturulmuyor mu? Oysa seçim tek turlu olsa, en çok oyu alan üç isim Cumhurbaşkanı'na iletilir, rekabetçi ve adil yarıştan geçip gelen HSYK üyeleri göreve başlar.
HSYK'nın yargıç üyelerinin alternatif kararname hazırlama yetkisi yoktur. Beğenilsin beğenilmesin, yasal olarak tanımlanan çerçeve, tayin kararnamesi taslağının Adalet Bakanlığı'nca hazırlanmasına amirdir. HSYK, konjonktüre göre yarattığı teamüllerle, Bakanlığın taslağına ek liste oluşturarak bundan sonra da mesafe almaya devam edecek midir? Yoksa Bakanlığın listesi üzerinde görüş beyan ederek, makul gerekçelerle listenin olgunlaşmasına katkı mı sağlayacaktır? O liste, "kıdem durumu, çalışılan bölge, sicil puanı, verilen kararların temyizi-onanmasına göre sergilenen performans ve ilgili hâkim-savcının gitmek istediği illere ilişkin talebine göre şekillenmiyor mu? "Açık ve somut kriterler varken durumdan vazife çıkararak alternatif liste ile sistemi kilitlemek de neyin nesi oluyor?" diye sorma hakkımız doğmuyor mu?
HSYK'da yaşanan olaylar acaba bir taktik manevra mıdır? Özellikle hükümetin hazırladığı yargı reformu strateji belgesini açığa düşürme operasyonu mudur? Ergenekon hâkim ve savcılarının değiştirilmesi için yürütülen kampanya ve buna karşı Hükümet'in duruşu, yargıdaki yapısal değişimin önünü kesmeye matuf mudur? Misal... "Bakın hükümet bizi cezalandırmak istiyor. Son olayları da bahane etti, yargıya müdahale etti" türünden gerekçeler icat edilerek, yargı reformu için kamuoyu nezdinde meşruiyet sorunu mu yaratılacaktır?
Netice olarak, hâkim ve savcı kararnamesi etrafında gelişen olaylar HSYK'nın yapısının gözden geçirilmesi gereğini de, yargının siyasallaşması kadar bürokratlaşması riskinin devam ettiğini de göstermiştir. Türkiye'nin kararı, vesayet demokrasisi değil birinci sınıf demokrasidir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA