Maalesef, başlangıçta korkulan oluyor. Provokasyon! Demokratik açılım sürecinin miladı olan Ankara Polis Akademisi'ndeki çalıştayda tüm katılımcılar, konuşmasının sonunu provokatif olaylardan duyduğu kaygı ile sonlandırmıştı. Gerek Kürt gerekse Türk milliyetçilerinin sergileyeceği tutum için "sürecin kaderini belirleyecek" değerlendirmesi yapılmıştı. Hükümet'in, çıktığı yoldan geri dönmesinin mümkün olmayacağı ama zihinlerin zaman zaman karışacağı dile getirilmişti. Her fırsatta muhalefetin sürece katılımının temin edilmesi üzerinde durulmuş, DTP'ye ise ayrı bir parantez açılmıştı. İmralı'nın direktifleri ile demokrasinin gerekleri arasında yalpalama riskinden söz edilmişti. Çözüm adına söylenenler kadar sürecin sağlıklı devam etmesi için dikkat edilmesi gerekenler de tek tek sıralanmıştı.
***
Bugün, demokratik açılımın yeni bir aşamasındayız. Dağdan inişler, eve dönüşler... Aslında bu bir pilot çalışma, daha doğrusu prova.
Habur'dan giriş yapan 34 PKK'lı veya sempatizanı figürün, "suça karışmadıkları" gerekçesi ile serbest bırakılması, tarihi gelişmelerin kapısını aralayacakken, ucuz siyasi şovlar yüzünden zihinlerde açılan pencerelerin kapanmasına yol açtı. TCK 221'de tanımlanan etkin pişmanlık hükmünden yararlanarak ailelerine kavuşması beklenen kitleler, "pişman olmadıklarını" söyleyip, ev yerine örgüt merkezlerine gitmeyi tercih ettiler. Devlet projesi olarak planlanan dağdan inişler, bir anda sanki takvimini ve yöntemini örgütün belirlediği tehlikeli bir oyuna dönüştürüldü.
Ankara'nın, test mahiyetinde düşündüğü eve dönüş planı, erken doğum misali bir anda kucağa düştü. Şimdi, kuvözde yaşatılmaya çabalanıyor.
***
Güncel gelişmeler ışığında son Milli Güvenlik Kurulu toplantısına ve Başbakan'ın dün Ağrı ve Erzurum'dan verdiği mesajlara özel bir paragraf açmak gerekiyor. Zira, 20 Ağustos MGK'sı, ülkenin birlik ve bütünlüğü ile toplumun huzur ve refahı adına atılan adımları cesaretlendirirken 20 Ekim'de bir ileri adıma tanıklık edemedik.
İki ay içinde belirgin olarak değişen yönler, DTP yönetiminin yeniden PKK söylemlerine dört elle sarılması, eve dönüşlerin istismar edilmesi, terörün siyasallaşması girişimlerinin ivme kazanması oldu. Hal böyle olunca MGK, Milli Beraberlik Projesi'nin kısa-orta-uzun vadeli adımlarını masaya yatırdığını telaffuz dahi etmedi. Bu vurgunun bile, DTP-PKK eksenindeki etnik ve bölgesel şova dolaylı destek gibi algılanabileceğinden çekinildi. Bunun yerine, klasik terörle mücadele vurgusu ön plana çıkarıldı.
Silahı bırakmayanlara yönelik kararlılık gösterisine, silahı bırakmak isteyenler için umutlu gelecek perspektifi eklenemedi.
***
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik'in daveti ve memleketine üniversite kuran işadamı
İbrahim Çeçen'in heyecanına ortak olma vesilesi ile bulunduğumuz Ağrı'da
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın verdiği mesajlara gelince. Her yönüyle
"demokratik açılım ağrısını" yansıtıyordu. Azgelişmişlik liginin lideri Ağrı ili, ağrılarını dindirecek süreci iliklerinde hissederken, Habur'dan yansıyan manzara ülkenin sinir uçlarını yeniden kaşıdı. Nitekim Başbakan,
"Bugün ulaştığımız imkânı, fırsatı kimsenin heba etmeye hakkı yok... Bu süreçten rol kapmak, istismar etmek isteyenler var... Geleceğimiz için sevindirici gelişmeyi ayrıştırıcı şova dönüştürmek isteyenler var... Habur'daki tavır ülkenin yararına mıdır?.. 'Hangi yüzle huzur, kardeşlik istiyoruz. Sürecin başarılı olmasını istiyoruz' diyeceksiniz. Ülkenin bir bölümünün hissiyatını kışkırtarak ne elde edilecek?" derken açılım sancılarını dışa vuruyor gibiydi. Tabii ki çıkılan yoldan dönmenin faturası ağır olacağı için Başbakan,
"Kim hangi engeli çıkarırsa çıkarsın tarih onları affetmeyecektir. Tahriklere, kışkırtmalara boyun eğmeyeceğiz. Onlara rağmen, bu süreci devam ettireceğiz, kardeşliği pekiştireceğiz. Hayır dualarınız oldukça taviz vermeyiz, geri adım atmayız" demeyi de ihmal etmedi.
