Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Cendereye girmenin maliyeti

Her işin bir zamanı ve zemini olmalı. Hele hele ekonomide doğru işin doğru zamanda yapılması kadar hayati bir konu olamaz.
2001 krizinden sonra Türkiye ekonomisi yeniden yapılandırılırken yer yer ülkenin şartlarına uymayan düzenlemeler de gündeme getirildi. Hatta "over regulation" olarak adlandırılabilecek ileri adımlar da atıldı.
Bir bakıma Türkiye, rekabet halinde olduğu ülkelerde bile henüz test aşamasında olan reçeteleri denemek zorunda bırakıldı.
Memleketin hayrına gibi gözüken bazı kararlar, deneyimsizlik yüzünden ya eksik ya da yanlış uygulandı. Piyasaya tam ve doğru sinyal verilemedi. Ekonomi ya olduğundan daha iyi ya da daha riskli gösterildi. Panik halinde vidaların gereğinden fazla sıkıldığı da oldu. Reel sektörle ekonomik aktörler arasında gerilim tırmandı.
Örneğin, "enflasyon hedeflemesi" süreci, gerek başlangıç tarihi gerekse içeriğine ilişkin sorunlar yüzünden bir süre tartışmaların odağına oturdu. Gerçek anlamda sistemin işlemesi iki yılı aldı.
Tabii bu arada Merkez Bankası yönetimindeki değişim, geriden gelen verilere göre, geleceği kurgulama sıkıntısı ile hatalı kararlar da verildi.
Enflasyon riski artarken faiz indirimi yapıldı. Daha sonra telaşla şok faiz artışlarına gidildi. İlk andaki duruş problemi öylesine etkili oldu ki "aşırı ihtiyatlı" davranmak gerekti. Piyasa dinamikleri bozuldu.
Son analizde, enflasyonun düşüş eğilimini sürdürmesi sayesinde "zevahir kurtarıldı" ama diğer maliyetler ıskalandı. Özellikle de istihdamla ilgili olanlar. Bu yöndeki eleştiriler ise "İstihdamın önündeki engeller başka. Kayıtdışılık yüksek. Vergi ve sigorta yükü ağır" türünden, görünürde makul açıklamalarla geçiştirildi.
Lakin faiz inadının reel sektör büyüme potansiyelini frenleyen yönü ikinci plana itildi. Bu husus hatırlatıldığında da "Enflasyon görünümünün iyileşmesi sayesinde büyüme trendi korundu" tezi ileri sürüldü. Bir yönüyle kabul edilebilir olan bu açıklama dahi üreten sektörlerin derdini anlamaya engel teşkil etti.
Zamanlaması itibariyle sorgulanması gereken "enflasyon hedeflemesi" için Uluslararası Para Fonu (IMF) "Tutmasa da gayret gösterirsiniz" dedi. Sanki "örtük enflasyon hedeflemesi" sürerken gayret sarf edilmiyormuş gibi bir hava pompalandı.
Bugün gelinen noktada, enflasyon hedeflemesi rejimini gereksiz gören var mı? Hemen hemen yok gibi. Peki, bu sıralar bolca speküle edilen "mali kuralı" gereksiz bulan var mı? Teorik olarak hayır, pratik olarak evet.
"Mali Kural", Türkiye'nin er veya geç hayata geçireceği bir model olacak. Ekonominin otokontrol mekanizmasına kavuşması, siyasi iklimden etkilenmeden önceden belirlenmiş formüller etrafında kamu dengesinin kurulması kaçınılmaz olarak karşımıza çıkacak. Ama ne zaman? Yakın zamanda değil. Sanırım mali kural için esnek katsayılarla en az üç yıla yayılan geçiş dönemine ihtiyaç var.
Katı kurallar yerine, ekonominin bünyesi ile uyumlu altyapı kurulması için sabırlı bekleyişe gerek var. Dünya, ekonomik krizin etkilerini henüz aşamamışken, Türkiye'nin yeni yeni başını kaldırdığı bir sırada, "yatırım-istihdam-büyüme" denklemini keskin kurallara sıkıştırmak, "IMF olmadı, onu aratmayan cendere bulduk" mantığından başka bir şey değil.
Tekraren belirtmek gerekirse, mali kural 2010'un gündemi olmamalıydı zaten.
Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın, artık alışılmış "dışşal sigorta" arayışının yansıması idi. 2011 ve sonrasında yeni hesaplarla, yenilenmiş mali kural ele alınacaktır.
Bu arada Babacan hem parti siyasetini hem de piyasa beklentilerini aynı anda idare etme birikimi kazanacaktır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA