Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Tayyip Erdoğan arasındaki özellikli ilişki biçimini doğru okumayanlar, peşin yorum yapanlar ummadıkları anda iki ateş arasında kalabilirler. Gül'ün Çankaya Köşkü'ne çıktığı günden itibaren Başbakan Erdoğan'la çatışmasını bekleyenler, hatta bunu tahrik edenler hep oldu. Perde gerisinde problemler de yaşandı. Ama ciddi krize dönüşmeden ustaca yönetildi.
Peki, "30 Eylül 2012'den 30 Ekim 2012'ye ne değişti?"
Öyle ya "kardeşlik hukuku" temelinde izah edilen Gül-Erdoğan ilişkisi, AK Parti'nin bir ay önceki kongresinde bizzat Başbakan'ın ağzından, "Bu davada nifak olmaz değerli kardeşlerim. Bizi, birbirimize hasım gibi, rakip gibi göstermeye çalışan karanlık çevrelere karşı çok ama çok dikkatli olacağız" vurgusu ile adeta mühürlenmişti. 29 Ekim'i 30 Ekim'e bağlayan Çankaya resepsiyonunda Gül ve Erdoğan'ın aynı konulardaki yaklaşımları gerçekten farklı idi. Özellikle Ulus'taki alternatif Cumhuriyet etkinliği ve açlık grevleri konusunda... Örneğin, Erdoğan'ın ısrarla "Barikatları kaldırma emri vermedim" dediği sırada, Gül'ün, Ankara Valisi'ne, "toleranslı davranın" uyarısında bulunduğu ortaya çıktı. Ertesi gün Başbakan ilk kez açık bir dille, "Devlette çift başlılık olmaz" deme gereği hissetti. Bu, kızgınlıkla söylenmiş, anlık bir ifade miydi?
Doğrusu, pek de öyle olmadığı anlaşılıyor.