Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

İmralı'ya BDP'den kim gidecek?

Kamuoyu güncel bir soruya yanıt arıyor.
"Terörle mücadelede yeni bir süreç mi var?" Zihinleri meşgul eden bu sorunun nedeni belli. PKK-KCK organizasyonu ile başlatılan açlık grevlerinin "kazasız-belasız" sonuçlandırılma biçimi, İmralı'daki girişimler, örgütün talepleri ve mesafe alıp alamadığı...
Bu noktada, gerek hükümet içinde gerekse iktidar partisi grubunda billurlaşmış fikirler olmadığını ama açlık grevlerinin ölüme varmadan bitirilmesinin olumlu karşılandığını belirtmekte yarar var. Olup bitenlerin arka planına gelince...
İmralı ile yeni bir süreçten söz etmek için henüz erken. Şimdilik, yeni bir temas trafiğinden söz etmek mümkün.

***
İmralı demişken... Denklemdeki yerine iyi bakmak lazım. Özellikle, 14 Temmuz 2011 Silvan saldırısı sonrasında geliştirilen yeni konsept, İmralı'yı neredeyse yok hükmüne indirgemişti. Hal böyle miydi, yoksa devletin zirvesi terör örgütünü yöneten ve yönlendiren değişik merkezleri mi hedef alıyordu? Bu sorunun yanıtı, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Mısır gezisinden dönüşte ANA uçağındaki sohbette verdiği mesajda gizli. Başbakan dedi ki..
"Silvan olayındaki husus İmralı değil, bizzat terör örgütünün dışarıdaki temsilcileriydi. 'Müzakere-mücadele' demişlerdi."
Başbakan'ın bu vurgusu birkaç yönüyle önemli. Bu sayede, "1- İmralı'nın tümüyle gözden çıkarılmadığı 2- Kandil'in asla dikkate alınmayacağı 3- Terör örgütünün siyasi uzantısı olarak tanımlanan BDP'deki çok başlı yapının kalıcı ve asli muhatap kabul edilmeyeceği" net biçimde ortaya çıkmış oldu.
Başbakan'ın, İmralı için, "Devlet olarak çeşitli enstrümanları zaman zaman kullanırız. MİT görüşmeler yapabilir. Herhangi bir sakınca görmüyoruz, asıl olan sorunları çözmektir" ifadesini de ayrıca bir kenara not etmek durumundayız.
Peki, değişen ne?
Aslında, pek az şey...
Neden? Çünkü, "muhatap" sorunu hâlâ aşılmış değil. Olağanüstü durumlarda, tablonun daha da ağırlaşmaması için inisiyatif alındı, o kadar. Bunun ötesine geçilmesi ise zor görünmekte.
Tabii burada hatırlatılması gereken bir diğer husus da terör örgütünün açlık grevi şantajı ile kısmen amacına ulaştığı propagandasına ağırlık vermesi. Bu hava hem bölgede terörle mücadele eden kadroların moralini bozabilir hem de hayli zemin kaybeden örgüte, toplumsal bazda toparlanma kapısı aralayabilir. Hatta İmralı'ya olduğundan fazla güç vehmedilmesine yol açabilir.
"Tecrit kalksın, ana dilde savunma, ana dilde eğitim hakkı tanınsın, KCK tutukluları bırakılsın" iddiasıyla başlatılan açlık grevleri, taleplerin karşılanması ile neticelendi mi? Gerçekte hayır. 30 Eylül 2012 tarihli AK Parti Kongresi'nde açıklanan 63 maddelik planı aşan bir gelişme yaşanmadı. Sadece konjonktürel görüşmelerle, tehlikeli viraja girebilecek olayların önüne geçildi. Ama algı yönetimi açısından, açlık grevlerinin nasıl başladığı ve hangi yöntemlerle durdurulduğu olabildiğince anlatılmalı. Anlatılmalı ki "terörle veya terör destekli taktiklerle" sonuç elde edildiğine ilişkin bilgi kirliliğine geçit verilmesin!
***

Son analizde, "Bundan sonrası için ne beklenebilir?" diye sorulacak olursa yanıtı kısa ve açık:
"Açlık grevlerinin bitirilmesi için devreye giren BDP'li aktörlerin Kandil, İmralı ve Avrupa adına rol çalan parçalı kimliği iyice gün ışığına çıktı. Önümüzdeki dönemde İmralı'ya gitmesine müsaade edilecek BDP'li vekiller, ilerisi için yeni muhatap olabilir!"

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA