Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Dış ekonomik operasyonlar ve Türkiye

Geçtiğimiz hafta değindiğimiz bir konu, uluslararası basının da dikkatini çekti. Türkiye'nin, müttefiklerinden temin edemediği hava savunma sistemlerini Rusya'dan almak istemesi üzerine, ABD yönetiminin karşı önlemler geliştirmesi idi mesele. Daha açıkçası, S 400'leri satan Rus şirketinin, ABD yaptırımlar listesi kapsamına girmesi, bu şirketle imzalanacak finansal sözleşmelerin de ciddi küresel maliyetinin ortaya konulması söz konusu idi.
Bugün işaret etmek istediğim husus da "dış ekonomik operasyonlarla" ilgili. Türkiye'nin dışa açık ekonomisi, dışsal şoklara açık ekonomik yapı anlamına da geliyor. Dış kaynaklı ekonomik ataklar, global sistemin bünyesel risklerinden doğabildiği gibi Türkiye'nin bağımsız politikalar uygulama isteğini frenlemeye dönük kapalı devre mali operasyonlar biçiminde de kendi gösterebiliyor. Türkiye ekonomisinin dış şoklara dayanıklılığını şimdiye kadar şu üç faktör sağladı: 1- Güçlendirilmiş bankacılık sistemi. 2- Sağlam bütçe dengesi. 3- Doğrudan uluslararası sermaye akımları.
Kuşkusuz, siyasi istikrar ve güven veren iktidar, tutarlı para politikası ile dış ticaretteki gelişmeler de bu olumlu tabloyu destekledi.

***
Bugün gelinen aşamada, bilhassa kur hareketlerinin "suni bölümü" ile küresel kimlikli kimi faaliyetlere karşı Ankara'nın gösterdiği reaksiyon arasında bağ kurulması pek de yanıltıcı olmaz. Bu, bizim iddiamız. Ama muhtelif gelişmeler makul şüphelerimizi destekler mahiyette. Son aylarda, Türkiye içinde, Türkiye'ye karşı sivil veya resmi görünümlü faaliyet gösteren aktörlerin yargının radarına girdiği bir gerçek. Yakın zamana kadar "kabul edilebilir sınırlarda!" bilinen veya izlenen bu tür çalışmaların, Ankara için yeni bir yorumundan bahsedilebilir. ABD ve Almanya ile karşı karşıya geldiğimiz örnekler ve o ülkelerdeki hassasiyet dereceleri hesaba katıldığında, arka plan diplomasisinin su üstüne çıktığı savunulabilir. Devletten devlete konuşma dilinde özel anlamları olan süreçlerin siyasi çerçeveden yer yer ekonomik alana da taşırılması da bizce sürpriz değil.
***
Bir ülke düşünün ki Türk vatandaşlarına yönelik seçmenle buluşma programlarını engelliyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin, -sadece hükümetinin değil- açık güvenlik tehdidi gördüğü terör örgütlerini himaye ediyor. Bir başka ülke düşünün ki Suriye'de açıkça terör koridoru oluşturulmasını silahla destekliyor. 15 Temmuz darbe girişiminin ana aktörü için kılını kıpırdatmıyor.
Ama her iki ülke de her türlü imkân ve kapasite ile Türkiye'de olup bitenlerle yakından ilgileniyor. Hatta fırsat buldukça olayların yönünü etkilemek için farklı enstrümanlar kullanabiliyor. Ve maalesef bu ülkeler son dönemde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin operasyonel kabiliyetine tesir edebilecek örtülü silah ambargosu da uyguluyor.
Neticede, aynı ülkelerin ya da onlar adına hareket eden merkezlerin, finansal kurgu içinde olmadığını düşünmek biraz saflık olur. Türk bankacılık sistemi içindeki küresel sermaye payından tutun da kuru hareketlendiren spekülatif haber ağına kadar geniş bir yelpazede, değişik ölçek ve markada parasal ataklarla test edildiğimiz anlaşılıyor. Mühim olan, görünürdeki olaylara bakmakla yetinmeyip, gerisindeki aktör ve faktörleri de doğru okumak. O zaman hem özeleştiri yapabilir hem de Türkiye'nin hangi dış etkiyle nereye sürüklenmek istediğini daha net görebiliriz. Yeter ki bilelim. Bilip de bozamayacağımız bir oyun yok. Tabii ki hamaset yerine realist olmak kaydı ile.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA