Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir”

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın, 10 Kasım Atatürk'ü Anma Töreni konuşması yeni dönemin "manifestosu" gibi idi.
Atatürk'ün, belli kişi ve kurumların tekelinden kurtarılması, aslına uygun olarak millete mal edilmesi o mesajların ana noktasını oluşturdu. Ata'nın, milletin evinde yani Külliye'deki törende anılması ise her bakımdan önemliydi. Ki bu gelenek 2016 yılı milat kabul edilerek hayata geçti. Kurtuluş Savaşımızın "Gazisi", milletimiz "Mustafa Kemal'i", "Cumhuriyetimizin Atatürk'ü" tanımlamasını da gelecek için bir kenara not etmeli.
Birilerinin bu sıralar iddia ettiği gibi Atatürk'ün değeri "yeni anlaşılıyor değil!" Atatürk'ü kendine göre yorumlayan ve milletinin karşısında konuşlandıranlara rağmen Atamız bu kez "hak ettiği üstün yerde" konumlandırılıyor!

***
Türkiye'nin darbeler tarihinin en sorunlu yönlerinden biri de millete "sosyo- kültürel format atma" denemesi oldu. Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk'ün felsefesinin içi boşaltıldı. "Kemalizm doktrini" icat edildi. Hatta dayatıldı. Atatürk, sloganlara indirgendi. Kalıplaştırıldı. Donduruldu. Ve maalesef Atatürk'ün ölümünden sonra kök salan devlet zihniyeti yüzünden millet kendisine ve değerlerine yabancılaştırıldı.
Cumhuriyet tarihi boyunca milletin, demokratik yollarla yönetime el koyduğu anlar kısa sürdü. Devletin, milletin tercihlerine göre yönetilmesi çabası, dış destekli operasyonlar ve askeri darbelerle kesintiye uğratıldı. Ta ki 15 Temmuz 2016'ya kadar.
Mustafa Kemal'in, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" düsturu, yıllar sonra gerçek anlamını buldu. Cumhuriyetin kurucu iradesindeki ruhun, sadece Meclis'in Genel Kurul Salonu'ndaki duvara yazılı olmadığı, milletin hakiki karakteri olduğu tescillendi. Millet, kendi kaderini kendisi tayin etti. Gayri milli unsurlara, emperyalizmin maşalarına; kanıyla, canıyla karşı durdu. Cumhuriyet, cumhurla buluştu.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, "Misak-ı Milli sınırlarını" hatırlatmasını, "yeni Sevr planlarına" dikkat çekmesini, "milli birlik ve beraberliğin" mutlak gerekliliğini vurgulamasını, Türkiye'nin "asli gündemi" olarak okumak lazım.
Bir bu kadar kritik olan husus da "özgüven boyutu." Yani Türk milletinin üzerindeki ölü toprağını atması ve "öğretilmiş çaresizlik kapanının kırılması!"
Önümüzdeki dönemde teyakkuzda olmamızı gerektiren konu, Türkiye'nin ve Türk milletinin yeniden kazandığı özgüvenini erozyona uğratma hamleleridir. Daha çok dış kaynaklı psikolojik harekât yöntemleri ile sahnelenen, iç işbirlikçileri ile yayılan, "Bizden bir şey olmaz", "Biz yapamayız", "Çok ileri gittik, başımıza bunlar geldi" türü, çaresizlik eseri düşünce kapanına kapılmamalıyız.
Manda ve himayeyi bir asır önce reddeden, "Ya istiklal ya ölüm" diyen bir milletin, özgürlük ve bağımsızlığı için her an bedel ödediği ve ödemeye hazır olduğu asla akıldan çıkarılmamalıdır.
Özetle... Cumhurbaşkanımıza, Atatürk'ü anma ve anlama sürecine güncel katkısı nedeni ile teşekkür etmeli, milletin egemenliğine dayalı, laik, demokratik Cumhuriyetin temelini atan Atamızı, şükranla yad etmeliyiz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA