Kriz varsa çare de var! Çare; krizin sebebini ortadan kaldırmak. Peki, 2008'de dünyayı saran, dalga dalga Türkiye'ye yayılan krizin nedeni ne? Çok basit, "Talep yetersizliği."
Abartmıyorum, konuta, otomotive, beyaz eşyaya, tekstil ve hazır giyim ile gıda ürünlerine hâlâ talep yok!
Üstelik akaryakıtta ve elektrik tüketiminde düşüş var. Diyeceksiniz ki: "Bu tüketimle talep nasıl artar?" Elbette birileri para harcayacak.
Ancak para harcamak için iki temel şart var:
* Ya cebinizde para olacak, ya da borçlanma kabiliyetiniz!
* En önemlisi de, geleceğe dair beklenti taşıyacak, güven duyacaksınız.
Gelin görün ki; Türkiye'de çoğunluk geleceğe dair kötümser. Dolayısıyla gelecek kaygısı taşıyanlar harcama yapmıyor.
Oysa çare belli!
Harcama yapmak isteyenlerin cebine bir an önce ya para konulacak ya da borç verilecek.
Ama nafile! Türkiye, geçen aralık ayından bu yana harcama yolunu denemedi. AK Parti Hükümeti paket üzerine paket açtı, fakat sosyal boyutlu bir programa imza atamadı. Başbakan Erdoğan, "Kriz bizi teğet geçecek" diyerek moral bozmamaya çalıştı.
İşe bakın siz! Bu noktada Türk özel sektörünün en güçlü temsilcisi olan Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) ile yarı kamusal nitelikli meslek birliği Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), devreye girdi, "Kriz bizi teğet geçmez" diyerek iyimserliğe karşı direnişe geçti. Ekonominin ve siyasetin aktörleri birbiriyle senkronize olamayınca kamuoyu, "Kriz var mı, yok mu?" diye ikiye bölündü.
Güven iyice zedelendi.