Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKUR TEMSİLCİSİ İBRAHİM ALTAY

Tarih yazan gazeteciler

Yeni Şafak gazetesinin artık bir pazartesi klasiği haline getirdiği 'tarihi haberler' üzerine "Gazeteci tarihçi değildir" nakaratını terennüm etmeye başlamış olan koro, mevzu 1915'te yaşananlar olduğunda bu iddialarını unutmuşa benziyor. Gazete sayfaları hemen her konuda uzman olan kalemlerin "Aslında ne oldu, neden oldu, kaç kişi öldü, kaç kişi kaldı, ne demeliyiz, ne yapmalıyız" yazılarından geçilmiyor. Basın ve medya marifetiyle tarih ve kimlikler adeta yeniden inşa ediliyor.
Soykırım mıydı, değil miydi tartışmalarına girmek değil amacım. Mesleği tarih ya da hukuk olmayan kimseye de tavsiye etmem bunu. Dönemin Osmanlı toplumunda Ermeniler, Kürtler ve Türkler arasında yaşananları tahlil etmeye de çalışmayacağım. Bu konudaki fikirlerim sadece beni ilgilendirir.
Bariz bir gerçek var: İnsanlar öldü. Acılar yaşandı. Nedenlerin haklı ya da haksız olması sonucu değiştirmeyecek.
Gidenler geri gelmeyecek
.
Ve yüz yıl önce kaybettiklerimiz bizim bugün yazıp çizdiklerimizi okuyamayacaklar. Biz onlar için değil bugünün ve yarının insanları için yapıyoruz gazeteleri. Aralarında o acıları yaşayanların torunları da olan.
Eminim duymuşsunuzdur; 'barış gazeteciliği' diye bir şey var. Herkesin diline pelesenk olmuş ama pek az kimsenin kalbinde yer etmiş bir ekol.
En temel ilkelerinden biri şu: Ortada bir çatışma varsa, o çatışmanın muhakkak ikiden fazla tarafı vardır. Farklı yönlere doğru uzanmış dallar evet ağacın bir parçasıdır ama kendisi değildir. Bir toplumun, örgütün ya da kitlenin içinde farklı amaçlar peşinde koşan küçük gruplar olabilir.
Bunlar gücü ellerinde de toplayabilirler. Ama bunların yaptıkları gövde ile özdeşleştirilemez.
Ermeni komitacıların yaptıkları Ermeni milletine, İttihat ve Terakki'nin yaptıkları Türk milletine, Kürtlerden müteşekkil milis güçlerinin yaptıkları bütün Kürtlere teşmil edilemez. "Türkler Ermenilere soykırım yaptı" demek de "Ermeniler öldürülmeyi hak etti" demek de ırkçılıktır. Bu bir köşede dursun.
Hep yapılan bir hatadır gazetecinin kimlik siyasetinin bir uzantısı haline gelmesi ve tarafsızlığını kaybetmesi. Dünün olaylarını bugünün paradigmalarıyla değerlendirmesi. Bu gazeteciler kahramanca davrandıklarını, adil olduklarını, hesap sorduklarını, içinde yaşadıkları toplumu geçmişiyle yüzleşmeye çağırdıklarını zannederken aslında nefret objeleri üretirler. Bir başka kimlikle ilgili tehdit algısını güçlendirir ve o kimliği şeytanlaştırırlar.
Oysa yapılması gereken soğukkanlı davranmak, rol karmaşası yaşamamak, amigoluktan ve fanatizmden uzak durmaktır.
Böyle zamanlarda kullanılan dil önem kazanır. Bu olayda mesele 'soykırım' kelimesinin telaffuz edilip edilmemesinden daha sofistike bir öneme sahiptir. Dil bir bütündür ve mantığı hem gramerine hem de bütün kavramlarına siner. Bakıyorum da gazeteler zavallı, perişan, savunmasız, acınası, trajedi gibi kurbanlaştırıcı sözcüklerden geçilmiyor. Oysa bu kelimeler üzerinden yapılan ajitasyon çatışmayı derinleştirmekten ve barışı ötelemekten başka bir amaca hizmet etmiyor.
Medya neredeyse iki kampa bölünmüş. Siyasi pozisyonlar tarihe yansıtılmış; insanlar hangi dünyaya kulak vermişse diğerine sağır... Acıları yarıştırmak değil gazetecinin görevi. Adil olmak, şahit olmak ve aktarmak. Gerçeğin peşinde olmak; bir bütün olarak. Tarafları cani ya da kurban olarak tasnif etmeden bütün tarafların acı, korku ve üzüntülerini paylaşmak.
En önemlisi gazeteciliği bir hınç ve hesaplaşma mesleği olmaktan çıkarmak... Nefret söyleminden uzak durmak... Aktivizm değil gazetecilik yapmak...
Çok mu zor?

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA