Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MAHMUT ÖVÜR

Êdi Negri Türkiye

Bugünlerde en çok merak edilen şey Kürt açılımı denilen sürecin nasıl sonuçlanacağı...
Olumlu bakanlar sabote edilebileceğinden, karşı çıkanlar ise Türkiye'nin bölüneceğinden korkuyor.
Umut ağır bassa da kaygı duyanlar az değil.
Ama hepimiz biliyoruz ki ortada bizi yok eden, tüketen ve giderek bizi bize düşman eden bir sorun var. Yasaklarla, inkarla, "bir adım atarsak, bir adım daha isterler" korkusuyla bir yere gidilemeyeceğini 86 yılda gördük. Kazananı olmayan bir savaşın içinden geliyoruz.
Şimdi yüzleşme zamanı... Herkesin kazanabileceği bir çözüm bulabiliriz. Bunun zemini de var.
Daha önce de yazdım, bu ülkede sadece annesi Türk, babası Kürt veya tersi olan 5 milyon civarında insan var. Başlı başına bu bile "bir arada yaşamanın formülünü" bulmayı zorunlu kılıyor.
Ama belki de en önemlisi empati kurmak.
Açılım süreci içinde üzerinde en çok durulan ve tartışılan şey "ana dille eğitim" meselesi... Konu bu noktaya geldiğinde bazı kesimler inanılmaz tepki veriyor. Doğrusu insanın en doğal hakkı olan ana dille eğitim hakkını sınırlamak, sınırlayanları bile özgür kılmaz.
Yıllar sonra Handan İpekçi'nin Oskar'a aday olmuş Büyük Adam Küçük Aşk filmini yeniden izledim.
Şükran Güngör, Yıldız Kenter, Füsun Demirel, İsmail Hakkı Şen ve küçük oyuncu Dilan Erçetin (Hejar)'in müthiş bir oyunla Türkiye'nin yaşadığı travmanın insani boyutunu öyle güzel anlatıyorlar ki gözyaşlarınızı tutamıyorsunuz.
Film, emekli Cumhuriyet yargıcı Rıfat Bey'le, bir operasyonda annesi ve babasını kaybeden ve Türkçe bilmeyen 5 yaşandaki Kürt kızı Hejar'ın öyküsünü anlatıyor.
Bir anlamda Rıfat Bey'le Hejar'ın ilişkisi devletle Kürtlerin ilişkisine benziyor. Rıfat Bey, ilk defa duyduğu Kürtçe karşısında sert tepki verir ve evin hizmetçisinin bile küçük kızla Kürtçe konuşmasına yasak koyar.
Bunu da açık açık söyler:
"Bir daha Kürtçe konuşma... Bu memlekette Türkçe konuşacaksın."
Ama hayat, onun karşısına çaresiz ama "inatçı Kürt" Hejar'ı çıkartmıştır. Ve bir süre sonra emekli yargıç, Hejar'a ulaşmak için onun dilini öğrenmesi gerektiğini anlar. Rıfat Amca'nın ilk öğrendiği Kürtçe kelime ise "negri" yani "ağlama"dır.
Kürtçe "Annemi istiyorum" diye ağlayan küçük Hejar"Negri, negri..." diye teselli etmeye çalışır.
Filmin sonunda birbirlerinin dillerini bilmeyen bu iki insan arasında müthiş bir sevgi doğar. Ve "Her şeyi biz bozduk. Dengeyi bozduk, doğayı bozduk" diyerek gözyaşı döken Rıfat Bey'i bu kez Türkçe "ağlama" diye teselli eden küçük Hejar'dır.
Bu filmi, bugünlerde herkesin izlemesinde yarar var. Umarım, başta atv olmak üzere büyük televizyonlar buna ilgi gösterir ve Kültür Bakanlığı'nın desteğini aldığı halde yasaklanan, yönetmeni hakkında dava açılan bu film, geniş kitlelere ulaşarak barış sürecine katkı sunar. Çünkü, Türkiye ilk kez toplumun büyük desteğini alan bir barışı gerçekleştirme şansı yakaladı. Hep birlikte "Artık ağlama- Êdi negri Türkiye..." diyebiliriz...

'Bu bir mecburiyettir'
Kürt açılımı toplumun her kesimde çok yönlü olarak tartışılıyor. Özellikle de CHP ve MHP dışında kalan ve AK Parti'ye muhalefet etmeyi "değerler üzerinden" yapmayan siyasi aktörler, konuyu bütün yönleriyle ele alıp değerlendiriyor.
Bunlardan biri de siyasete MHP çizgisinde başlayıp merkez sağda devam eden Lokman Kondakçı...
Kondakçı Kürt açılımına olumlu yaklaşıyor ve şöyle diyor: "Türkiye Kürt sorununu çözmeye mecburdur. Bu bir mecburiyettir. Siyasi iktidar bu konuda risk alacağını ifade etmiştir. Görünen o ki bir projesi yok.
Türkiye'de herkesin katkısıyla bir proje hazırlamak istiyor ve 'riski bana ait olmak üzere' diyor. Bu projeye ortak olmak lazım. Türkiye'yi yöneten, Türkiye'de önemli kabul edilen herkesin içinde olması lazım. Burada CHP ile MHP'nin tavrını anlamak mümkün değil."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA