Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MAHMUT ÖVÜR

'Uçurumun kenarına gelinir, düşülmez'

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, 23 Nisan konuşmasında şöyle diyordu: "Önce 1960'ta bir buçuk yıl, sonra 1980'de üç yıl Meclis'in askıya alınmış olması, bunu gerçekleştirenlerin en büyük utancı olarak tarihteki yerini almıştır."
AK Partililerin bile alkışladığı Baykal'ın bu sözleri bana merhum İhsan Sabri Çağlayangil'in anılarını hatırlattı. Çağlayangil, tarihe tanıklık etmiş ilginç bir siyasetçi.
Kendi sözleriyle, "Ben üç padişah, bir halife gördüm. Cumhuriyet ilan edildiği zaman 17 yaşındaydım... Yedi cumhurbaşkanı ile beraber yaşadım." diyecek kadar uzun bir tanıklığa ve derin bir tecrübeye sahipti.
Yaşadıklarının bir kısmını, gazeteci Tanju Cılızoğlu'nun hazırladığı "Kader Bizi Una değil, Üne itti" isimli kitabında anlattı.
İşte CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın sözleri bana bu kitabı hatırlattı.
Ve şöyle düşündüm; 1950'den beri bu ülkede ana siyasi kavga ne yazık ki hiç değişmiyor. Çok partili sisteme geçtiğimiz günden beri aynı suçlamalar, aynı kutuplaşmalar yaşanıyor.

DP ve AP de dinci parti miydi?

1950-60 arası DP-CHP arasında, 1965-80 arası AP-CHP arasında, 1983-90 arası ANAPSHP arasında, 2002-2010 arası AK Parti- CHP arasında hep aynı kavga yapıldı.
Eski siyasi yaklaşımla "sağ partiler" hep iktidardaydı, "ortanın solu" CHP ve bir ara SHP muhalefetteydi ve suçlamalar da hiç değişmiyordu: "Dinci parti..."
İşte 46 yıl önceden bir örnek.
Tarih 28 Kasım 1964... Adalet Partisi Büyük Kongresi yapılıyor. Üç aday yarışıyor, Sadettin Bilgiç, Süleyman Demirel ve Tekin Arıburun... Kongrenin ikinci günü Demirel kürsüye çıkıyor ve çok etkileyici bir konuşma yapıyor. O konuşmadan bir bölüm:
"Adalet Partisi kurulduğundan beri ne ithamlara ve iftiralara maruz kaldı. 'Gerici' denildi. 'inkılaplara karşı' denildi, 'Atatürk ilkelerine karşı' denildi."
Peki, neden? Cevabı bugün farklı düşünen o günkü Demirel veriyor:
"Çünkü Adalet Partisi, 'Halkı biz idare ederiz, seçse de ederiz, seçmese de ederiz. Bizden başka kimse idare edemez' diye düşünen siyasi muarızları için ciddi bir tehlike teşkil ediyordu..."
Ne kadar tanıdık bir söylem değil mi? Aynı şeyleri son 8 yıldır hep duymuyor muyuz?
Peki, bizde sivil siyaset neden hep birbirini "hainlik" düzeyinde suçlar?
12 Eylül askeri darbe günlerinde önemli siyasi isimler gözaltına alınarak Zincirbozan'a gönderildi. Aralarında Süleyman Demirel, İ. Sabri Çağlayangil, Deniz Baykal, Sırrı Atalay, Nahit Menteşe ve Celal Doğan'ın da bulunduğu 16 siyasi isim uzun süre orada tutuldu. '

Farklar ufak, suçlamalar ağır'

Merhum Çağlayangil, 12 Eylül darbecilerinin zoruyla bir araya gelen siyasilerin, neden daha önce bir araya gelemediğini de tartıştıklarını yazıyor. Vardığı sonucu ise şöyle anlatıyor:
"O tartışmalarda gördük ki, CHP'lilerle AP'liler arasında bir kere Türkiye için, Türkiye'nin içinde bulunduğu sorunlar için bir teşhis ve tespit farkı yok."
Siyasi partiler arasında "farklar ufak" suçlamalar ağırdı. Bu da ister istemez "siyasal istikrarı" etkiliyordu.
Peki, siyasal yapıyı rotasından çıkartan, siyasal istikrarı bozan neydi? İşte Çağlayangil'in cevabı:
"Siyasi istikrarı bozan, müdahalelerdir. Osmanlı döneminde yüz on defa müdahale olmuş. Türlü şekilde. Hepsinin biçimi biraz farklı ama gerekçesi aynıdır. Abdülhamit'i haletmek üzere Halaskâran- ı Zabıtan grubunun yayımladığı beyanname ile Evren'in 12 Eylül bildirisi arasındaki fark sadece üsluplarında görülür. Her ikisinin de gerekçesi vardır. Her ikisi de Türkiye'nin hızla uçuruma gitmekte olduğu iddiasını ileri sürer...
Bu ne biçim devadır ki, yüz on defa uygulanır, yine de şifa bulunmaz. Bu ne biçim uçurumdur ki, yüz on defa kenarına gelinir ama düşülmez. Bana sorarsanız Türkiye'nin sorunlarını burada aramak lazımdır..."
Şimdi 60 yıllık bu değişmezin değiştiği günlerin içindeyiz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA