Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MAHMUT ÖVÜR

Barzani ne yapmak istiyor?

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi, iki üç yıldır gündemde tuttuğu "bağımsızlık referandumu"yla ilgili ilk adımı attı. Kritik bir sürecin tam ortasında böyle bir adımı nasıl değerlendireceğiz? Bu Ortadoğu'da mevcut krizi daha mı derinleştirecek yoksa giderek derinleşen siyasi krize yeni bir pencere mi açacak?
En azından bu adıma, öfkelenmeden ve bölgede oynanan büyük oyunla neyi hedeflediğini ve neyin dayatılmak istendiğini görerek bakmak gerekiyor. Bölge ülkelerinin ilk tepkileri şaşırtıcı değil. Türkiye, başından beri; "Bağımsızlık konusundaki referandumun IKBY başta olmak üzere Irak'ın çıkarına olmayacağını, bölgede kritik gelişmelerin meydana geldiği mevcut dönemde söz konusu tasarrufun istikrarsızlığı artıracak olumsuz sonuçlar doğuracağını" söylüyor.
Ancak bu genel ve doğru yaklaşıma rağmen sahada olanlar bambaşka şeyler.
Bölgede geçmişi, 90'lara uzanan bir stratejiyle taşlar yerinden oynatıldı. Artık karşımızda küresel çıkarlara uygun vekalet savaşlarının sürdüğü yeni bir saha ve küreselleşen bir Kürt meselesi var.
Bu meselenin soğuk savaş dönemi siyasetiyle aşılamayacağı bir gerçek. Bölgeye yeni bir siyasetle yaklaşmak gerekiyor. Bölgenin önünde iki yol var; ya küresel güçlerin dayatmasına boyun eğilip, bölge ülkeleriyle kavgalı, Batı'nın hoşuna gidecek PKK-PYD zihniyetinin etkin olduğu seküler bir Kürt devleti kurulacak ya da Türkiye'nin tarihte başardığı "Türk-Kürt İttifakı"yla bölge ülkelerini de işin içine alan, yeni bir "siyasi ve ekonomik" birliktelik inşa edilecek.
Türkiye bunun ilk adımını dışarıda Irak Kürdistanı'yla iyi ilişkiler kurarak attı. O bölgede altyapıdan, askeri eğitime birçok alanda Türkiye var ve halkın yüzü Türkiye'ye dönük.
Bu ilişkinin derinleşmesi ve içeride bunu tamamlayan "Çözüm Süreci"nin devreye girmesi bazı merkezleri rahatsız etti ve o günlerden sonra darbe dahil Türkiye'nin başına gelmeyen kalmadı.
Benzer şeyleri Barzani de yaşadı.
Türkiye'nin yumuşak güç kullanması, sorunları siyaset ve ekonomi yoluyla aşmak istemesi başta İran olmak üzere ABD'nin ve demokrasi havarisi AB ülkelerinin işine gelmedi.
PKK'ya, FETÖ'ye boşuna kucak açmadılar.
Bu yüzden hem Türkiye'ye hem de Barzani'ye saldırıldı.
Ekim 2013'te FETÖ'cü işadamı Süleyman Müftigil'in bir gazeteciye söylediği şu sözleri hatırlamakta yarar var: "Öcalan bertaraf edilecek, artık tekrar silahlı ve çatışmalı bir dönem geliyor, Barzani de, Erdoğan da bertaraf edilecek." Barzani, birkaç yıldır arkasında İran'ın ve küresel güçlerin olduğu Goran ve PKK'nın sürekli tehdidi altında. Bu arada bir İngiliz anahtarı gibi önce Erbil'e, sonra Kobani'ye saldıran ve PKK'nın önünü açan DEAŞ'ın bölgeyi dizayn etmedeki rolünü de hatırlayalım.
Bu sayede PKK- PYD hattı bugün ABD ile birlikte Rakka operasyonunun önemli bir aktörü durumunda. Peki, yarın ne olacak?
Rakka'dan sonra PKK'ya ne yaptıracaklar?
İşte Barzani özellikle 2014'ten beri, bu siyasi zemini kendi lehine çevirmek için bağımsızlık referandumuna bir hamle olarak bakıyor. Bu çıkış hayalleriyle örtüşse de direkt bağımsızlık ilanı anlamına da gelmiyor.
Siyasetçi-Yazar Murat Ciwan şöyle diyor: "Bu adım karar niteliğinde değil danışma niteliğinde. Otomatik olarak bağımsızlık getirmeyecek.
Görüşmelerde liderlerin arkasındaki irade olacak."
Kısaca Barzani'nin, PKK, Goran ve diğer Kürt gruplarına karşı güçlü bir karta ihtiyacı var. O ihtiyaç, bağımsızlık kartı mı yoksa başka bir şey mi bölgenin geleceğini merak edenlerin düşünmesinde yarar var.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA