Türkiye'nin en iyi haber sitesi
AYŞE ÖZYILMAZEL

İftar davetine gelmem!

Çok merak ediyorum, bir bilen çıkıp da söyler mi; bu nasıl ibadet?
Bir kuş sütü eksik sofralarda sazlı sözlü, çalgılı çengili davetler vermeye doyamıyor bu şehirliler.
Bir hurma, biraz zeytin ve peynir, bir kâse çorba kesmiyor onları.
Sofralar adam başına dört kişilik yemek düşecek şekilde donatılmış. "Ay valla çatlayacağız" la biten iftarlar marifet sanılmış.
İftar olmuş adam tavlama başlığıyla iş yemeği.
İftar olmuş "dört başı mamur soframa bakın a dostlar" sergisi.
İftar olmuş tiyatro sahnesi.
İftar olmuş mecburiyetten katılanların buluşma noktası.
Öyle mi gördük dedemizden, babaannemizden, anneannemizden...
Dostların, ailenin buluşma yeriydi iftar sofrası. İbadetti, sohbetti, birbirimizi dinlemekti, kendimizi dinlendirmekti. İbadetti, terbiyeydi...
Şu küçük boyuma ben çok mu biliyorum?
Evet! Biliyorum çünkü çocukken yaşadım en güzel iftarları, peynir ekmekle yapılan, bir kâse çorbanın insanın içini ısıttığı, şükrettiren, yürekten dua edilen sahurları.
Şimdi gözüme koca bir parodi gibi görünüyor "bazı" iftar sofraları.
Ne muhabbeti var, ne duası, ne de o derin anlamı.
Çocuk aklımda nasıl da özler, nasıl da beklerdim Ramazanları. Nasıl da heyecanlanırdım o kendi halinde kurulmuş iftar sofralarına oturmak için. Babamın, dedemin, büyüklerimin anlatacaklarını dinlemeyi, amcamın neyinin sesini, babaannemin ışıldayan gözlerini nasıl da severdim.
Her gün ayrı bir telefon, her gün ayrı bir davet...
Buradan hepsine sesleniyorum; boşuna aramayın gelmem!
Ben bu sazlı sözlü, ruhu dansözlü, israfı, ziyanı bol, tıka basa midelerin doldurulduğu çakma iftarlara iftar demem.
O masaya oturmam arkadaş.

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA