Meğer Philippe Piguet, Monet'nin torunuymuş... Mösyü Piguet'yi çok iyi tanıyorum. Yıllar öncesinden... Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi'nde bir sergi yapmıştı. Pek güzel bir sergiydi. Serginin adı Profiller'di. Fransız sanatının 15 yıllık bir özetini yapıyordu. Sanat tarihçisi Piguet ile kaç kez görüşmüştüm. Onun Claude Monet'nin ikinci eşi Alice'in torunu olduğunu bilmiyordum. Kendime kızdım doğrusu. Fransızcama mı kızsaydım ya da? Aile kalabalık aslında. Sekiz çocuk nasıl aklında kalır? Neyse ki Monet sergisi vesilesiyle Piguet o günleri anlattı. "Giverny bahçesinin hikayesi, ailemin hikayesidir," diyerek söze başladı. Philippe'in anneannesi aslında Ernest Hoschede'yle evli. Ama sonunda Ernest pes edip gidiyor (Gala'nın Paul misali). Monet ve Alice birlikte yaşıyor. Ernest ölünce evleniyorlar. Alice'in kızlarından Germaine'in torunu olan Piguet, Monet'yi hem disiplinli hem de duygusal olarak tanımlıyor, aile kavramına önem verdiğini anlatıyor. Giverny'deki evde dünya Monet'nin etrafında dönermiş. Piguet'nin annesinin anlattığına göre ki annesi Giverny'deki evde doğmuş, Monet çocukları çok severmiş. Ama buna rağmen yine de çocukların bahçesindeki nadide çiçeklere dokunmasına izin vermezmiş. Sanatçı, gırtlakta Abdülhak Hamid'i aratmıyormuş. Gurmeliğin her türlüsüne düşkünmüş. İşi şairlerin şairi Hamid'in gece yarısı gelen tatlı isteğini bastırmak için tavuktan değil de beyaz çarşaftan yapılan tavukgöğsünü yemeye kadar vardırdığını sanmıyorum. Ünlü ressam da benim gibi güneş severmiş. Güneş açtı mı mutlu, hava kapalıyken canı sıkılırmış. Ve çok ilginç Monet, otomobil kullanmayı çok severmiş. Fransa'da ilk otomobil sahiplerinden biri olan ressam, piknik yapıp araba yarışları da izlermiş. Sakıp Sabancı Müzesi'nin önünde Monet'nin eserlerini görmek için kuyruklar oluşmasından çok hoşnutum. Fakat SSM'nin sabit koleksiyonundaki tüm yerli izlenimciler olarak anılan Çallı kuşağı, küçük bir sergide Monet'ye giden yolda yerlerini alamazlar mıydı, diye kendimi düşünmekten alamıyorum. Ne yapayım bu da benim huyum...