Türkiye'nin en iyi haber sitesi
FERHAT ÜNLÜ

FBI'ın 'Paralel Evren'i

Türkiye'nin mücadele ettiği iki örgütten biri olan Paralel Yapı'ya karşı kötü polisi oynayan FBI, bazen cemaati koruyan operasyonlar da yapıyor. Gülen'e karşı olan iki eski cemaat yöneticisi bu yüzden göz altına alındı.

Türkiye, şimdilerde geçmişten aşina olduğu 'terör' ve 'örgüt' olgularını yeniden, ama bu kez teorik çerçevesi farklı çizilmiş pratiklerle yaşıyor. İstihbari müzakere sürecinden sonra yeni bir aşamaya geçildi ve PKK ile askeri mücadele süreci başladı.

İlk kurşununu
-1984'te olduğu gibi- yine PKK'nın sıktığı mevcut çatışmanın, yeni Türkiye'nin son silahlı Armageddonu olma ihtimali yüksektir. Yaklaşık dört yıl önce yazdığımız gibi silahsız son Armageddon, Paralel Devlet Yapılanması (PDY) ile olan savaştı ve aradan geçen süre zarfında savaşı Türkiye kazandı.
PKK'ya dönersek… Abdullah Öcalan'ın vaktiyle Milli İstihbarat Teşkilatı'nın siber imkânlarıyla ele geçirilmiş Suriye albümünde bir elinde Kalaşnikof, bir elinde ak güvercinle verdiği pozlar vardı. İşte HDP, Öcalan'ın bu imajında ifadesini bulan bir dilemma (savaş-barış ikilemi) arasında sıkışmış, legalite ile illegalite arasında istikrarlı biçimde salınan bir sarkaç gibi. Bir tarafında PKK'nın, bir tarafında Türkiye siyasetinin bulunduğu sarkacın tonozdaki merkezi, daha büyük bir güç tarafından, yaygın deyimle 'üst akıl' tarafından belirlenmiş. Yani PKK ve HDP, bu üst aklın temsilcisi, vekili olarak silahlı ve siyasi mücadele yürütüyor. Bu yüzden denklemin silahlı kanadında yer alan PKK artık bir 'Proxy War' enstrümanıdır. Başlattığı çatışma da, 'Kürtlerin savaşı' değil, büyük güçlerin Türkiye'ye karşı yürüttüğü savaşın 'temsilisi'dir.

PKK'nın, daha önce de başka güçler adına Türkiye'ye saldırdığı vakidir ama örgüt, tarihinin hiçbir döneminde bu derece bir başka gücün enstrümanı haline gelmemiştir.

PDY de Türkiye'ye karşı yürütülen bu Asimetrik Savaş'ta farklı bir vekâlet rolünü üstlenmektedir. Bu rol, istihbaratta False Flag (Sahte Bayrak) operasyonu olarak adlandırılan operasyon ile, düşman/rakip unsurun içine ondan bir parça imiş gibi sızarak yürütülen Beşinci Kol faaliyeti rolüdür.
Bu yeni savaş pratiğinde 'terör' ve 'örgüt' kavramlarının teorik çerçevesi farklı çizilmiştir ve Türkiye de mücadelesini, bu teorik çerçeveyi kavrayan bir pratikle yürütmelidir.

ABD DERİN DEVLETİNİN CEMAAT OPERASYONLARI

Bu hafta Üç Boyutlu Portre'de yine yerimiz elverdiği ölçüde PDY örneği üzerinden üst aklın, teorik çerçeveyi nasıl çizdiğini gösteren üç ayrı ilginç olayı ele alacağız. Bu üç olay; cemaatin ikisi eski, biri hali hazırdaki üç üst düzey yöneticisinin ABD derin devlet aklınca planlanmış bir FBI operasyonuyla gözaltına alınıp sorgulanması. Bu olaylardan ikisinin gerçekliği, birinci derece tanıklarının anlatımlarıyla, diğerinin gerçekliği ise devletin arşivine girmiş raporlarla sabittir.
Bu gizemli gözaltılardan birini, ilk kez Haziran ayında TV NET'te Haber Analiz'de konuk ettiğimiz cemaatin eski Emniyet İmamı Kemalettin Özdemir açıklamıştı. Özdemir yayın sonrasında yaptığımız sohbetlerde de bu olayın detaylarından söz etti. Buna göre Özdemir, 2003 yılında Amerika Birleşik Devletleri'ne bizzat Fethullah Gülen'in daveti üzerine gidiyor. Gülen, ona sınır kapısından girerken Pensilvanya'daki malikânenin adresini vermesini söylüyor. Ardından da "FBI bana sizi sordu, ben de sizinle alakalı olumlu şeyler söyledim" diye de ekliyor. Kemalettin Özdemir, bu FBI soruşturması meselesini haliyle tuhaf buluyor. Ve işin peşine düşüyor. ABD Ankara Büyükelçiliği'ndeki FBI Temsilcisi'nin adını öğreniyor önce. Şahsın adı Keith Owens. Büyükelçiliğe giderek onunla görüşüyor. Owens, Türkçe biliyor ama nüansları kaçırmamak için görüşmede bir tercüman da bulunduruyor. Özdemir o görüşmede Owens'a "Neden beni araştırıyorsunuz?" diye soruyor. Owens bu soruya karşılık, "Biz Fethullah Gülen'i tanıyoruz. Onun adını kullanarak, ona zarar verebilecek birtakım kimseleri araştırıyoruz, sizin isminize ulaştık. Bu soruşturma kapsamında sizi sorduk" diyor. Bu açıklama, ABD derin devletinin Gülen'e yaklaşımına ilişkin ana fikirlerimizi sarsan bir açıklama. Zira biz ABD derin devleti içinde Gülen'i koruyan asıl gücün CIA olduğunu biliyoruz. Bunun, Yeşil Kart başvurusunda FBI Gülen'e zorluk çıkarırken eski CIA'cilerin mahkemeye referans mektubu göndermesi gibi maddi delilleri de var. Ancak FBI, genelde Gülen Cemaati'ne karşı 'kötü polis' rolünü oynayan bir pozisyondaydı. Bununla birlikte daha 2003'te bile Gülen'e karşı Ankara'yla işbirliği yaptığı düşünülen eski bir cemaat imamına karşı Gülen'in yanında duruyor, onu koruyormuş. Nitekim bu, Özdemir'in ABD'ye girerken New York John F. Kennedy Havalimanı'nda FBI tarafından gözaltına alınıp sorgulanması ile de doğrulanıyor. Özdemir vize aldığı ve Türkiye'de havalimanında ABD adına bir güvenlik firmasının kontrolünden geçtiği halde New York JFK'da enterne ediliyor. Resimleri çekiliyor, parmak izi alınıyor. Ellerine kelepçe, hatta ayaklarına pranga vuruluyor. 24 saat boyunca sorgulanıyor. Bu arada "Eğer Türkiye'ye gidişiniz, sizin için hayati tehlike arz ediyorsa iltica edebilirsiniz" diyerek üstü kapalı biçimde iltica karşılığı ajanlık bile teklif ediliyor kendisine. Özdemir, "ABD'ye iltica etmeyi düşünmem" diye cevap veriyor. Ve sorgudan sonra bir uçağa bindirilerek Türkiye'ye geri gönderiliyor. Ankara'ya döndüğünde FBI yetkilisi Keith Owens'ı arıyor. Owens, "Patronum beni aradı, özür diliyorum. Lütfen bunu size karşı yapılmış bir şey olarak algılamayın, bir isim benzerliği var" gibi nazik, ama riyakâr söylemlerle Özdemir'i oyalamaya çalışıyor. Hatta "Müracaatınızı tekrar yapın, size vize verelim" bile diyor. Ancak vize verme işlemi hiçbir zaman gerçekleşmiyor.
Bu olay, daha önce belirttiğimiz gibi ABD derin devletinin çoğu zaman Gülen Cemaati'ni köşeye sıkıştırmak için kullandığı FBI'ın, eski bir cemaat imamına karşı Gülen'i korumak için operasyon yürütebildiğini göstermesi bakımından önemli.

FBI DANIŞTAY SUİKASTINI SORDU

Aynı çerçevede değerlendirilmesi gereken bir başka gözaltı olayı ise 2007'de gerçekleşiyor. Bu kez muhatap, yine yıllarca Gülen'in en yakınında bulunmuş, ancak sonra PDY ile mücadelede etkin rol almış Latif Erdoğan. Erdoğan, kendi anlatımına göre yine Gülen'in daveti ile ABD'ye gidiyor. 10 yıllık vizesi var. ABD'ye giderken yanında cemaatten isimler de bulunuyor. Bunlardan biri Erkam Tufan Aytav. FBI, John F. Kennedy Havalimanı'nda Latif Erdoğan'ı da gözaltına alıyor, ellerine kelepçe vuruyor ve ona absürt sorular soruyor. Mesela "Siz Ankara'da polisle çatışmaya girmişsiniz, terörle irtibatınızdan dolayı vizeniz iptal edilmiş" diyorlar. Latif Erdoğan, bunun hilafıhakikat olduğunu söylüyor. Ardından şu tuhaf soruyu yöneltiyorlar Erdoğan'a: "2006'daki Danıştay saldırısıyla ne ilişkiniz var?"
Danıştay suikastının, Gülen Cemaati'nin, devlette hâkimiyet tesis etmek için tepe tepe kullandığı bir suikast olduğu malum. FBI'ın, bu suikastla ilgili -konuyla hiçbir alakası olmayan- Latif Erdoğan'a soru sorması ise çok enteresan. ABD'nin iç güvenliğinden sorumlu bir teşkilat olan FBI'ın, kendi başına Türkiye'deki Danıştay suikastının şifrelerini sözüm ona çözüp, bir de bu konuda sorgulama yapması akıl alır gibi değil. Ancak cemaatin bu konuda FBI'a brifing verdiğini (Bunun da bir tür casusluk faaliyeti olduğu aşikâr) düşünürsek bu sorgulamanın neden yapıldığı da açığa çıkıyor.

Latif Erdoğan'ı, sorguladıktan sonra ilk uçakla Türkiye'ye gönderiyorlar. Erdoğan, bu olayın cemaatin FBI'yla irtibatlı kanadınca planlanmış bir komplo olduğunu düşünüyor. Özdemir vakasını da düşünürsek bu komplodan Gülen'in de bilgisi olduğunu varsayabiliriz.

CEMAAT'İN GİZLİ BİLGİ NOTU

Gelelim üçüncü FBI gözaltısı vakasına… Bu vakada muhatap ise cemaatin Emniyet imamı Kozanlı Ömer lakaplı Osman Hilmi Özdil. Bu üçüncü olayın diğer ikisinden belirgin bir farkı var. Çünkü FBI, Kemalettin Özdemir ve Latif Erdoğan'ı cemaatin verdiği bilgiler doğrultusunda, cemaat çıkarına gözaltına aldı.
Ancak üçüncü olaydaki gözaltı, Gülen Cemaati'ne rağmen, cemaate karşı yapılmış bir ABD derin devleti operasyonu. Yani FBI, bu üçüncü vakada Gülen Cemaati'ne karşı hakikaten 'kötü polis'i oynuyor. Bu olayla ilgili bilgileri ilk kez eski polis şefi Hanefi Avcı'nın kitabında okumuştuk. Kitapta 'Kozanlı Ömer'in FBI tarafından gözaltına alınma olayıyla ilgili cemaatteki Kozanlı karşıtı isimlerin yazdığı bir değerlendirme notu yer alıyordu. Hanefi Avcı, bu değerlendirme notunun yaklaşık yüzde 70'ine kitabında yer verdi. Ama kitapta yer almayan yüzde 30'lık bir kısım daha var. Bu kısım bende mevcut. Değerlendirme notunun bu kısmında halen etkin bir görevde olan bir polis şefi ile ilgili önemli iddialar yer alıyor. Kozanlı Ömer'in, hemşerisi Ramazan Akyürek'in İstihbarat Daire Başkanlığı, Ahmet Pek'in ise Genel Müdür Yardımcılığı'na (Gerçi Pek KOM Daire Başkanı olmuştu) karşı çıkmaması kaydıyla, bahse konu polis şefinin etkin bir göreve atanmasına rıza gösterdiği anlaşılıyor. Vaziyete bakın: Paralel Devlet'in kamu yönetimine iyiden iyiye hâkim olmaya başladığı dönemlerde kimi makamlar da 'imam'la yapılan pazarlıklar sonucu Paralel olmayan bürokratlara bırakılıyormuş!
ABD'nin bahsinin sıkça geçtiği bir yazı oldu. O yüzden, sonlara yaklaşırken, Hollywood filmi sahnelerinde sıkça karşılaştığımız bir klişe ile devam edelim: Şayet bu yazının konusu olan olaylar bir ABD mahkemesinde bütün detaylarıyla konuşuluyor olsaydı avukat, makam pazarlıklarıyla ilgili bilginin mahkemede faş olmasından sonra "Başka sorum yok" der ve muzaffer bir edayla yerine otururdu.
Hollywood demişken… Senaryosuz çekildiği söylenmesine rağmen matematiği sağlam 'Paralel Evren' filmlerinden biri olan Coherence'da doğaüstü bir olay sonucu ortaya çıkan pek çok paralel benliği ile çatışan karakterlerin öyküsü anlatılıyordu. Anlattığımız üç farklı olay da FBI'ın Paralel Yapı'yla ilgili istihbarat politikalarında 'paralel benlik' oluşturabildiğini gösteriyor. FBI, ya da bir başka deyişle ABD derin devletinin içerideki kötü polisi, asıl benliğiyle "Gülen Cemaati'ne ancak ben operasyon yaparım" diyor. Paralel benliği ile de "Türkiye'nin, Kemalettin Özdemir veya Latif Erdoğan üzerinden Gülen Cemaati'ne zarar vermesine izin vermem" diyor. Ne esaslı bir işbölümü, değil mi?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA