Türkiye'nin en iyi haber sitesi
FERHAT ÜNLÜ

Cizre'de mikrocerrahi operasyon planı

PKK gibi silahlı ve siyasal şiddeti ya da Paralel Devlet Yapılanması gibi bürokratik şiddeti kullanan örgütlerle ilgili en dikkat çekici ayrıntılardan biri sıklıkla isim değiştiriyor olmalarıdır. Bunun en önemli sebebi örgütlerin, meşruiyet sorununu ad değiştirerek, imaj yenileyerek aşmaya çalışmalarıdır. PKK ilk çıktığı günden beri farklı isimler altında pek çok kez alt yapılanma oluşturmuş (Bunların ilk örnekleri ERNK ve ARGK'dır), hatta kendi ismini değiştirmiştir. KADEK, Kongra Gel, KCK, hatta İran kolu PJAK ve Suriye kolu PYD ile eski ARGK'nın devamı niteliğindeki silahlı kanat olan HPG, örgüt ve alt/üst yapılanmalarının isimlerinden birkaçıdır.

İsimlendirme konusundaki benzer bir gayrişeffaflık durumu Gülen Örgütü için de geçerli. 3 Mayıs 2012 tarihli 'Aktif sabır, sıfır sorun' başlıklı yazımda "Cemaat şeffaflaşmanın önündeki en büyük engellerden birinin sürekli isim değiştirmek olduğunu görmeli. Çünkü tanımanın ilk prensibi ismini bilmektir" diye yazmıştım. Gülenistler, bir dönem kendilerine Gülen Hareketi denilmesini istiyorlardı. 'Hizmet' de dâhili terminoloji ürünü ve tercih konusu bir kelime idi. Ancak dışarıda daha çok cemaat ismiyle anıldılar, hatta örgüte başından beri karşı olanlarca Fethullahçılar ve F Tipi olarak nitelendirildiler. Cemaat isminin 2007-12 arasında fazlaca yıprandığını görünce kendilerine camia denilmesini de istediler. Bu önerileri de karşılık bulmadı ve Paralel Devlet Yapılanması olarak anılmaya başlandılar.

PKK'NIN GENÇLİK YAPILANMALARI
Sırf bu kavram kargaşası, kafa karıştırıcı isimlendirme sorunu bile Gülenist Yapılanma'nın bir örgüt olarak nitelendirilmesinin felsefi zeminini oluşturuyor. Ne var ki bu başka bir yazı konusu. Bizse bu hafta Üç Boyutlu Portre'de PKK'nın gençlik yapılanması olan -son isimlendirme ile-YDG-H'ın (Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi) örgütün son taktiklerindeki 'kullanışlı rolü'nü irdeleyeceğiz.

YDG-H'ın atası olan bir gençlik yapılanması aslında ilk olarak 25-30 Ekim 1986'da Bekaa Vadisi'ndeki Mahsum Korkmaz Akademisi'nde kurulmuştu. (Evet, şu Lice'de heykeli dikilen Mahsum Korkmaz. 1984'teki Eruh ve Şemdinli baskınlarının komutanı. 1986'da bir çatışmada öldü. Öcalan'ın talimatıyla öldürüldüğü söylenir.)

Bu gençlik yapılanmasının adı Yekitiya Ciwanen Kürdistan-Kürdistan Gençler Birliği-YCK (Futbol takımı ismi gibi) idi. Ardından TECAK (Kürdistan Özgür Gençlik Hareketi) ve ona bağlı BAGEH (Bağımsız Gençlik Hareketi) kuruldu. 2013 yılında, yani çözüm süreci başladıktan sonra ise YDG-H oluşumu piyasaya sürüldü. YDG-H, aslında örgütün 'serhildan', yani başkaldırı stratejisine hizmet eden kilometre taşlarını döşeyecek taktiğin bir parçası olarak kuruldu.

PKK, yaklaşık iki yıldır bir tür 'Kürt Gezisi' planlıyordu. Böylelikle 'pastoral' kodları olan bir örgüt olarak 30 yıllık kırsal silahlı mücadele ile başaramadığını, kentsel (urban) silahlı ayaklanma ile yapmak istedi. (Aslında örgüt, şehir çatışmalarına 12 Eylül öncesinden kısmen alışkın. Rızgari, Denga Kawa ve KUK gibi Kürt hareketlerini bu dönemde silahlı tahakkümle sindirdiğini hatırlatalım.)

BİR TÜR 'KÜRT GEZİSİ'
Gelgelelim Gezi'de her ne kadar vandalizm olsa da doğrudan silah kullanılmamıştı. Cizre'de on gün süren çatışmanın doğası ise büsbütün silahlı kalkışmadan ötürü başlaması hasebiyle Gezi'den farklıdır. PKK, Gezi'yi taklit etmeye çalışarak başladığı eylemde bile silahtan arınamamaktadır. Eylemden önce kentlere ve ilçelere silah/patlayıcı yığınağı yapmaları bunun göstergesidir.

Botan Bölgesi olarak anılan bölgenin merkezi konumundaki Cizre, 7 Haziran'daki çatışmalardan sonra yapılan, ancak HDP seçmeninin bile tevessül etmediği 'serhildan çağırısının pilot bölgesi, başkenti' yapılmak istendi.

Bu bölgedeki C-4 gibi güçlü plastik patlayıcılar devletin istihbarat birimlerinin tespitlerine göre Kuzey Irak ve Suriye'den sırt çantalarıyla taşındı. Örgüt kentlere ve ilçelere ayrıca suni gübre (Amonyum Nitrat) de depoladı. El Yapımı Patlayıcı (EYP) adı verilen bu patlayıcılar Dağlıca ve Iğdır'da toplam 30 güvenlik görevlimizin şehit edilmesine sebep olan saldırılarda kullanıldı. PKK, Amonyum Nitrat'la güçlü patlama yaratma taktiğini, 15-20 Kasım 2003'te İstanbul'da sinagoglar, İngiltere'nin İstanbul Başkonsolosluğu ve HSBC binasının bombalanmasında aynı maddeyi kullanan El Kaide'den kopyaladı. Şehirlere yayılıp, alan hâkimiyeti sağlama stratejisini ise El Kaide'nin akraba örgütü IŞİD'den... Yani düşmanından taktik aldı, eşyanın doğası gereği ona benzedi. Daha önce Kemalist rejimin askeri yöntemlerini kullandığı gibi…

İstihbarat birimleri, PKK'nın, Amonyum Nitrat'ı nasıl elde ettiğiyle ilgili de net enformasyonlara sahip. Buna göre örgüt müzahiri çiftçiler, ancak Ziraat Odası'na kayıtlı olanların alabildiği suni gübrenin bir kısmını istek ve hatta baskı üzerine PKK'ya veriyor. Bu çiftçilerin kimler olduğunun bilindiğini de ekleyelim. Yakında patlayıcı madde temini gibi çok vahim bir suçtan haklarında işlem yapılması da gündemde.

KOBANİ BENZETMESİNİN AMACI
Bütün bu patlayıcıların alınmasında, nakliyesinde ve depolanmasında gençlik hareketi YDG-H belirgin rol oynuyor. Bu kentsel terör yapılanmasına mensup gençler, 'Öcalan kültü' ile yetiştiriliyor. Onun kitaplarını okuyarak (Artık ne kadar anlarlarsa) büyütülüyorlar. Entelektüel kapasitesi olanlar siyasi kadrolara yönlendiriliyor. Silaha daha yatkın olanlar ve gözü karalar ise dağa… Aldığım bilgiye göre Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Başkanı Sebahat Tuncel de PKK'nın eski gençlik kolları yapılanmalarından gelen bir isim.

PKK'nın, gençlik yapılanması ile sonunda kaybetmeye mahkûm olduğu bir şehir mücadelesine girişmesi aslında askeri manada zayıfladığının da göstergesi. Ne var ki serhildan için Cizre krizini derinleştirmek istediler ve bunun için sivilleri canlı kalkan olarak bile kullandılar. Bu anlamda devlet, sivillerle dolu, kapalı alanda âdeta laparoskopik ve üstelik mikro bir cerrahi operasyonu yürütür gibi hassas bir operasyon yürüttü.

Zaten güvenlik güçleri, hem bölgedeki sivil unsurlara, yani diğer hayati organlara zarar vermemeli, hem de Türkiye'nin bedenine yayılmaya çalışan kanserli hücreyi, silahlı gençlik terör yapılanması YDG-H'ı bölgeden kamu otoritesini tesis edecek ölçüde arındırmalı. Ki bunu da büyük ölçüde -üstelik sokağa çıkma yasağını fazla uzun tutmadan- yapmayı başardı.

Böylece HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş'ın psikolojik harekât mottosu olduğu izlenimini uyandıran "Cizre Türkiye'nin Kobanisi'dir" sözü anlamını yitirdi. Çünkü ne Türkiye; devletsiz Suriye ülkesidir, ne de Türkiye Cumhuriyeti devleti, vahşi bir terör örgütü olan ve bölgesinde paralel devlet kuran DAEŞ'le mukayese edilebilir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA