Türkiye'nin en iyi haber sitesi
FERHAT ÜNLÜ

Kuyruğunu yiyen yılan: Suriye İç Savaşı

Tarih 6 Haziran 2011.
O gün, Asi Nehri'nin kıyısına kurulu bir İdlib ilçesi olan Cisr eş-Şuğur'da Suriye İç Savaşı'nın fitilini ateşleyen ilk silahlı kalkışmanın başladığı gündü. Gerçi ülkede geniş çaplı gösterilerin Dera'da ortaya çıktığı 15 Mart 2011'den bu yana rejimin askerleri pek çok silahsız insanı katlettiğinde savaş çoktan başlamıştı aslında. Ne var ki Cisr eş-Şuğur, 6 Haziran'da sivillerin silahlanarak rejimin karşısına çıktığı ve zamanla pek çok bölgede hegemonya kurarak Özgür Suriye Ordusu ya da muhaliflere dönüştüğü yerdir. Bir mecazla anlatırsak yedi küsur yıldır âdeta Ouroboros'a dönüşen Suriye İç Savaşı'nın başlangıç noktasıdır ve bitiş noktası olmaya da adaydır.
Antik Mısır, Hint ve Yunan kültürlerindeki kuyruğunu yiyen yılan ya da ejderha sembolü olan Ouroboros, kısır döngünün arketipsel simgesidir. Yedi yıldır bir kısır döngüye dönüşen Suriye İç Savaşı'nın çözüm anahtarı da İdlib ve dolayısıyla Cisr eş-Şuğur'da.
Ortaçağ'da Müslümanlarla Bizanslıların arasındaki sınırı ifade eden bu stratejik ilçe, ilk silahlı ayaklanmanın başladığı yer olduğu için Esad rejimi ve dolayısıyla Rusya'nın doğrudan hedefi. Boşuna değil Rus ve rejim hava kuvvetlerinin Cuma günü gerçekleşen Tahran Zirvesi'nin hemen öncesindeki Cisr eş-Şuğur'u bombalaması.
Bir süredir çeşitli vesilelerle "İdlib Suriye İç Savaşı'nın kördüğümüdür" diyorum. Yalnızca silahlı kalkışmanın başladığı yer olduğu için değil... Asıl önemlisi bölgenin, aralarında Türkiye'nin, 31 Ağustos'ta Resmi Gazete'de yayınlanan kararla terör örgütü listesine aldığı Heyet Tahrir Şam'ın da (HTŞ) bulunduğu 'silahlı'ların yanı sıra sivillerle dolu olması. İdlib bu yönüyle iç savaş sonrasının 'konsantre Suriyesi'.

SAHADA AYAĞIM, MASADA ELİM!
Rusya ve rejim, Astana ve Soçi'nin devamı mahiyetindeki -Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin bir araya geldiği- Tahran Zirvesi öncesi İdlib'i vurdu. Vururken Kremlin -sanki bunu bilmeyen varmış gibi- "Suriye, İdlib sorunu çözülmeden normalleşemez" dedi ve üstüne bir de "İstanbul'da zirve yapalım" önerisi getirdi. "Sahada ayağımı göstereyim, masada elim güçlü olsun" diye okuyun siz onu.
Rusya, Suriye'de sahaya hava operasyonları ile indiği 1 Ekim 2015'ten bu yana züccaciye dükkânına girmiş fil gibi operasyon yaptığı dönemlerde bölgedeki komplikasyonları artırdı. Türkiye ile işbirliğine gittiğinde ise çözümün kapısını araladı. Son İdlib bombardımanı komplikasyonları artıracak türden.
İç savaş sonrası Suriyesi'nin göç nüfusunu barındırdığı için (Bölgede 3,5 milyon sivil bulunuyor, sadece kuzeybatıda Türkiye sınırında Reyhanlı'nın dibinde yer alan Atme Kampı'nda yaklaşık 1,2 milyon sivil var) bir mikro Suriye olan İdlib, HTŞ ve Uygurlar'dan oluşan Türkistan Ordusu'nun yanı sıra Türkiye'ye müzahir grupların da son kalesi. Guta ve Halep'te sonu, rejimin kimyasal saldırıları ile biten ve büyük göç dalgalarına sebep olan operasyonlardan sonra İdlib'in her yeri sivillerle doldu. İdlib, Guta ve Halep'teki katliamların yanı sıra Humus, Hama, Kuneytra ve Dera'daki silahlı unsurların da geçişiyle bir muhalifler merkezine de dönüşmüştü.

'ANCAK TÜRK ASKERİ GİREBİLİR'
Cisr Eş-Şuğur, Haziran 2011-Nisan 2015 arasında Esad güçlerinin kontrolündeydi. 6 Haziran 2011'deki kalkışmadan sonra 12 Haziran'da rejim tankları ilçeye girmişti. Muhalifler, 25 Nisan 2015'te savaşın başlangıç noktası Cisr Eş-Şuğur'da denetimi ele geçirmişti. O tarihten beri muhaliflerin elinde tuttuğu bölgedeki bir katliamdan en çok etkilenecek ülke, siviller bizim sınırımıza yığılacağı için hiç şüphesiz Türkiye.
Birleşmiş Milletler (BM), İdlib'e yönelik olası bir operasyonun 2 milyon 500 bin kişinin Türkiye'ye göç etmesine yol açabileceği konusunda uyarıda bulunmuştu. Zaten son dönemde BM daha fazlasını yap(a)mıyor, malumunuz.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da terörist var diye İdlib'i bombalamanın katliama yol açacağını söylemişti.
İdlib, Rusya ve rejim açısından da kolay çözülecek bir mesele değil. Rejim, buraya karadan girmeye çalışırsa 100 bine yakın silahlı unsurla, yani bir ordu ile savaşmak zorunda kalacak. Bu yüzden Esad rejimi, PKK/PYD ile anlaşarak teröristlerin de içinde yer aldığı 23 bin kişilik bir terör ordusunu İdlib'e sürmeyi planlıyor.
Görüştüğüm istihbarat kaynakları, Türkiye'nin İdlib'de hiçbir ülkenin beklentilerini karşılamakla mükellef olmadığını, bu bölge konusunda asgari müştereklerde buluşmanın zorunlu olduğunu söylüyor. Rejimin, daha önce Guta ve Halep'te ne yaptıysa (Kuşatmadan sonra kimyasal silaha başvurmak) aynı yönteme başvurabileceği de öngörülüyor.
İdlib'te olası bir katliam sonrası yaşanacak göç dalgasından en çok Türkiye'nin etkileneceği sır değil. Ama bu dalganın Avrupa ülkelerini de etkileyeceği, o yüzden AB ülkelerinin Rusya ve Esad rejiminin bölgeye müdahalesinden rahatsız olduğu da dile getiriliyor.
Ocak 2017'de Astana sürecinden sonra alınan kararlar doğrultusunda Türk Silahlı Kuvvetleri İdlib'te 12 gözlem noktası kurdu. Sahadan aldığım bilgilere göre HTŞ de dâhil bütün silahlı gruplar "Buraya girecekse sadece Türk askeri girebilir" diyor. Bir başka deyişle eğer Rusya ve İran'la anlaşıp Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtı bölgelerinde olduğu gibi şimdilik sadece gözlemci olarak bulunduğumuz İdlib'e de ayak basarsak kördüğüm çözülür. Yılanın, kuyruğunu yediği yerle bağı kesilir ve Suriye İç Savaşı'ndaki kısır döngü son bulur. Tam aksi olan kötümser senaryoda ise iç savaşta zaman makinesine binip geri gitmişçesine 6 Haziran 2011 sonrası koşullarına dönülür.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA