Türkiye'nin en iyi haber sitesi
FERHAT ÜNLÜ

Suud’un ‘gizli’ operasyonları

Tarih 30 Eylül 1986.

1954 yılında Fas'ın Marakeş kentinde bir Yahudi ailenin çocuğu olarak doğan Mordehay Vanunu, adını Cindy olarak bildiği Amerikalı turist 'sevgilisi' ile Roma'ya tatile gitti. Roma'ya iner inmez yakalandı, bayıltıldı, gözünü açtığında Tel Aviv'deydi. Buraya bir yatla getirilmişti. Çünkü sözde sevgilisi aslında kendisini 'bal tuzağı'na (honey trapping) düşüren bir Mossad ajanı idi.

Bu gizemli gizli servis hikâyesinin kökeninde, İsrail'in nükleer sırlarıyla ilgili tartışmalar yatıyor. Aslında CIA başta olmak üzere pek çok gizli servis, daha 1960'larda bile İsrail'in nükleer silah ürettiğini biliyordu. Fakat İsrail hükümeti bu gerçeği reddediyordu.

İsrail'in inkârları, 5 Ekim 1986'da İngiliz The Sunday Times gazetesinin yayınladığı manşet haberle geçersizleşti. Haber, Times'ın 30 Eylül'de yakalanmadan önce röportaj yaptığı Vanunu'nun, İsrail'in nükleer silahlarıyla ilgili ayrıntılı ifşaatlarından oluşuyordu.

Mordehay Vanunu, 'Geri Dönme Yasası'yla ailesi ile birlikte 1963'te İsrail'e göç etmiş ve orduda görev yaptıktan sonra Dimona'daki Necef Nükleer Araştırma Merkezi'nde atom teknisyeni olarak çalışmaya başlamıştı.

Vanunu burada çalışırken bir 'aydınlanma' yaşadı ve İsrail'in nükleer sırlarını ifşa etmeye karar verdi. Dokuz yıl Dimona'da çalıştıktan sonra 1985'te ayrıldı ve aldığı tazminatla 'egzotik bir seyahat'e çıktı. Nepal'e, Burma'ya ve Tayland'a gitti. Ardından da Avustralya'ya... Burada Anglikan Kilisesi'nde Hristiyan oldu.

Derken bir aktivist gibi nükleer karşıtı açıklamalar yapmaya başladı. Dimona ile ilgili anlattıkları bir yerel muhabirin dikkatini çekti. Avustralya basını bu sırlarla pek ilgilenmedi. Bunun üzerine Vanunu, yerel muhabir aracılığıyla The Sunday Times ile irtibata geçti. İngiltere'ye gitti ve İsrail'in nükleer sırlarını faş etti.

Vanunu, bal tuzağı operasyonundan sonra İsrail'de yargılandı ve 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 2004 yılında serbest bırakıldı. Ancak Tel Aviv'den çıkması yasaklandı. 2004, 2007 ve 2010'da yine hapse girdi. Şimdi 'Tel Aviv Açık Hava Cezaevi'nde.'

SUUDİLER İSRAİL'İ ÖRNEK ALIYOR

Cemal Kaşıkçı'yı öldüren Suudiler'in bu tür 'operasyonlar'da İsrail'in izinden gittiği görülüyor. İngiltere'nin eski Dışişleri Bakanı Boris Johnson, Suudi Arabistan'ın Kaşıkçı cinayetinde Rusya'yı örnek almış olabileceğini yazdı, ama İsrail daha uygun bir timsal onlar için. Johnson'ın böyle yazması da normal. Malum, İngiltere Rusya'yı eski ajan Sergey Skripal ve kızı Yulia'yı sinir gazıyla zehirlemekle suçluyor. Ruslar da bu tür operasyonlar yaparlar elbet, ama Suudiler'in tarzı İsrail'inki ile benzeşiyor.

Suudiler'in, bir dönem kendilerini 11 Eylül saldırılarıyla ilişkili gösteren CIA'i örnek aldığı da söylenebilir. 2000'li yılların başında CIA'in Suudiler'e yönelik gizli operasyonlarının hedefi olanlardan biri, Arabistan'da çölde susuzluktan ölmüştü!

Suudiler'in Kaşıkçı cinayetinin gündemde olduğu şu süreçte karıştığı bir başka olay daha var. Suudiler, cansız bedenleri New York'ta Hudson Nehri'nde bulunan iki Suudi kız kardeşin (Farea kardeşler) öldürülmesi olayının da olağan şüphelisi. Zira kızların annesi, Suudi Büyükelçiliği'nden, "ABD'yi derhal terk edin" diye uyarı aldıklarını söyledi.

22 yaşındaki Rotana Farea ve 16 yaşındaki Tala Farea ABD'ye siyasi sığınma talebinde bulundular. Suudi Arabistan'ın Washington Büyükelçiliği'nden gelen tehdit telefonundan sonra… Farea kardeşler, üniversitede okuyan erkek kardeşleriyle birlikte, kaldıkları Virginia'dan 24 Eylül'de ayrıldılar. Bu tarihten bir süre önce ABD makamlarına başvurarak 'siyasi sığınma' talep eden iki kız kardeş, Virginia'dan ayrılmalarının ardından kayıplara karıştılar. Ve bir ay sonra 24 Ekim'de Hudson Nehri'nde cesetleri rıhtıma vurmuş halde bulundular.

Kral Selman'ın iktidara geldiği 2015 yılında Suudi Arabistan'ı terk ederek ABD'ye yerleşen ailenin, yurtdışındaki rejim muhaliflerini 'avlayan' Riyad emrindeki timlerce hedeflendiği belirtiliyor. Agresif kaçırma ya da öldürme operasyonlarına katılan timlerin istihbarat jargonundaki adı 'kaplan timi'. İki kız kardeşin 'kaplan' Suudi timince infaz edilmiş olmasına neredeyse kesin gözüyle bakılıyor.

Belli ki Suudiler bu olayda da pervasız davranmış. Kaşıkçı olayındaki en büyük hataları da, Başkonsolosluğun teknik takip altında olma ihtimalini görmezden gelmiş olmalarıydı. Dünyadaki bütün diplomatik misyonların uzaktan bu tür gözetimlere tabii tutulma riski vardır. ABD, diplomatik misyonlarında boşuna sağır oda (Teknik açıdan dinlenmesi mümkün olmayan oda) yapmıyor!

PRENSLERİ AVRUPA'DA KAÇIRDILAR

Gelelim Cemal Kaşıkçı cinayetinde Türk polisi ve istihbaratının kılı kırk yaran çalışmasıyla yakayı ele veren Suudiler'in bundan önceki pervasız gizli servis operasyonlarına…

Suudiler daha önce de bu tür operasyonlar yapıyorlardı ama muhaliflere yönelik kaçırma, öldürme olayları Veliaht Prens Selman'ın geçtiğimiz Şubat ayında yaptığı gece yarısı darbesinden sonra sıklaştı. SABAH Dış Haberler'den Ömer Faruk Görçin, Middle East Eye'ın haberlerinden yararlanarak Suudiler'in karıştığı kaçırma operasyonlarının bir listesini Twitter'da yayınladı. Bu 'flood'daki bilgilerden yararlanarak Suudiler'in pervasız operasyonlarını listeleyelim:

İlk örnek Prens Sultan bin Turki. Turki, iki kez Avrupa'da casus filmlerini aratmayacak bir senaryo ile kaçırıldı. 2003 yılında Suudi Arabistan'ın başında Kral Fahd varken Turki, Avrupa'da Suud ailesinin yolsuzluklarından bahsediyor ve reform ihtiyacını dile getiriyordu.

Turki, bir gün Kral'ın oğlu, yani kendi kuzeni Prens Abdülaziz tarafından Cenevre'de bir otelde kahvaltıya davet edildi. Burada kuzeninden,

Riyad'a geri döndüğünde sözüm ona kimsenin kendisine dokunmayacağı sözünü aldı. Turki buna inanmadı ve "Ben Avrupa'da kalayım" dedi. Ardından telefonu çalan Abdülaziz konuşma bahanesiyle odayı terk etti. Turki odada yalnız kaldığı anda tıpkı İstanbul Başkonsolosluğu'nda Suudiler'in Cemal Kaşıkçı'nın üzerine topluca 'çullanması'na benzer bir olay yaşandı.

Aniden odaya giren maskeli adamlar Turki'yi darp etti, kelepçeledi ve iğneyle uyuşturdu. Cenevre Havalimanı'nda hazır bekleyen bir uçağa bindirilen Prens, gözlerini Riyad'da açtı. Avrupa'nın göbeğinde gündüz gözüyle kaçırılan Turki Riyad'da 6 yıl ev hapsinde tutuldu. 2010'da tedavi için yurtdışına gitmesine izin verildi. Yine Avrupa'ya gitti. 2016'da, Kahire'deki babasını görmek için Paris'ten uçağa bindi. Ancak uçak Kahire'ye değil, Riyad'a indi. Turki o günden beri kayıp. Kimse de bu olayın hesabını Suudiler'den sormuyor.

İkinci kayıp vakası Prens Turki bin Bandar. Bandar, görev alanı Suud ailesi olan üst rütbeli bir emniyet mensubuydu. Dolayısıyla aile hakkında pek çok sırra vakıftı. Miras yüzünden hapse girdi ve 2012'de tahliye olur olmaz Paris'e yerleşti. Burada Suud ailesinin yolsuzluklarından bahseden videolar çekip YouTube'da yayınlamaya başladı. Turki'ye "Riyad'a gel, güvende olacaksın" denildi. Ancak Turki, kendisini arayan kişiye küfretti ve bu görüşmeyi YouTube'dan yayımladı. Sonra iş gezisi için Fas'a gitti, Fransa'ya dönmek isterken havalimanında Fas polisi tarafından tutuklandı ve Riyad'a teslim edildi. Akıbeti bilinmiyor.

Üçüncü kayıp vakası ise Prens Suud Bin Saif Al-Nasr. Al-Nasr, lüks hayatı seven biriydi, kumar merakı vardı. İtalya'da yaşıyor ve Mısır'daki darbeci Sisi yönetimini destekleyen Suud yönetiminin yargılanması gerektiğini bildiren tweetler atıyordu. Eylül 2015'te Kral Selman'a karşı darbe isteyen isimsiz iki mektuba açıktan destek verince iyice hedef oldu.

Bu olaydan sonra Rus-İtalyan ortaklı bir şirket Al-Nasr ile iletişime geçti.

"Körfez'de iş yapacağız. Aileden birine ihtiyaç var. Sana da yüzde 3 veririz. Özel uçağı yolluyoruz. Roma'da görüşelim" diye teklifte bulundular. Hâlbuki bu bir tuzaktı. Al-Nasr Roma'ya gitmek üzere yola çıktı ama onun uçağı da Riyad'a indi. Sonrası meçhul, daha doğrusu aslında malumunuz!

Suudiler'in bir diğer operasyonu Lübnan Başbakanı Saad Hariri'yi Riyad'da ev hapsinde tutup başbakanlıktan istifa ettirmiş olmaları. 3 Kasım 2017 akşamı Riyad'a çağrılan Hariri'yi, diplomatik bir heyet değil, Suudi polisler karşıladı. Hariri'nin ve korumalarının telefonlarına el konuldu. Hariri, sonra bir yere götürüldü ve kendi yazmadığı aşikâr olan bir metni okuyarak istifa etti.

Suudiler'in operasyon yöntemleri, daha pervasız ve başarısız olsa da (Çünkü istihbarat operasyonlarının başarısı, maksadın hâsıl olmasının yanı sıra arkada iz bırakmamakla ölçülür) rol modelleri İsrail'in Mossad'ı. Bu yüzden birkaç kez mail ile haberleştiğim Vanunu'nun hikâyesiyle başladım. 'Ouroboros (kuyruğunu yiyen yılan) ilkesi gereği' başladığım yerde, Vanunu'nun bir sözü ile bitireyim: "Ben tahliye olduktan sonra özgürleşmedim. Tel Aviv benim için bir açık hapishane."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA