Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Kemal Tahir... Bugün...

Kemal Tahir'in 40. ölüm yıldönümü bu yıl. Sağda solda çeşitli yazılar çıkıyor. Bu münasebetle daha önce kitaplaşmamış bazı romanları toplandı, bir arada yayımlandı. Ergin Ardıç güzel bir yazı yazdı. İlber Ortaylı'nın da bir yazısını okudum.
İlber Hoca, Kemal Tahir'in ileride bugünkü kadar çok okunup okunmayacağı konusundaki kuşkusunu dile getirerek bitiriyordu, kısa değinisini.
Birbirinden ayrılması zor olsa da, birbirinin içinde erimiş olsa da iki Kemal Tahir var. Birincisi, düpedüz bir romancı. Çok etkileyici, kolay okunan, lezzetli ve çok ilginç romanları olan bir yazar Kemal Tahir. Uzun ve çileli bir mücadeleyle geliştirmiş romancılığını.
Bu sürecin nasıl işlediğini merak edenler Nâzım Hikmet'in Kemal Tahir'e Mapusaneden Mektuplar'ını okuyabilir. Kemal Tahir'den Fatma İrfan'a Mektuplarıını okuyabilir. 1938-1950 arasını hapiste geçiriyor. 1910 doğumlu olduğuna göre, 28 yaşında girdiği hapishaneden 40 yaşında çıkıyor.
Bu da herhalde devletimizin şanıdır.

***


Kemal Tahir, kuşku yok, düşünen romancılarımız arasındadır. Roman bizde roman olarak başlamıştır. Biz romanı toplumsal dönüşmenin bir aracı olarak geliştirmişizdir.
Romanımız asla Künstlerroman (sanat romanı) olmamıştır. Bizde roman bilinçlenme romanıdır, yani Bildungsroman'dır. Ahmet Mithat Efendi'den beri, hatta Recaizade'den beri bu böyledir. Attila İlhan haklıdır, bu nedenle, Türk romanı toplumsalcıdır.
Kemal Tahir bu kanavanın yazarıdır.
Önemli bir yazarıdır. Önemi okuyan ve düşünen birisi olmaktan kaynaklanır. O dönem insanlarının, bağlı oldukları Marksist ideolojiyi ne kadar öğrendikleri, bildikleri ayrı bir tartışma konusudur. Kimin neyi okuduğu, ne kadar okuduğu başlı başına bir sorudur. Sadece kardeşine Sabahattin Ali'nin bir kitabını verdiği için 12 yıl hapis yatan Kemal Tahirler ülkesinde, temel metinlerin eksik olduğu bir ülkede Marksizm meselesi gayet hassastır. Ama Kemal Tahir türü insanlar, bilgiden çok derin sezgilerin insanlarıdır. Daha da önemlisi ana konuları Marksizm değildir, Türkiye'dir.

***


Hele 1960 sonrasında bu büsbütün böyledir.
O yıllarda Türkiye'deki sol uyanış aynı şekilde solla değil, solun Türkiye'ye nasıl uyarlanacağıyla meşguldü. Kemal Tahir de bu gelişmeden etkilendi. O yıllara gelene kadar zaten sosyolojik gözlemlerin içinden yazıyordu romanlarını. Nâzım Hikmet'in çok romantik sözlerinin, 'halk sevgisinin' falan etkisi altında kalmaktan ziyade, berrak bir mantıkla gözlemlediği gerçeklerin dibinde yatanlar üstünde düşünüyordu. İlk köylü romanlarında da, mütareke dönemini ele aldığı romanlarında da klasik meselemizin, Doğu-Batı çatışmasının ve 'Batılılaşma rezilliğinin' üstünde duruyordu.
Sonradan geldi, 1960'ların fırtınası. Ve yeni bir dönem olarak geldi. Yön dergisinin çıkışı, Marksist klasiklerin Türkçeye yarım yamalak da olsa çevrilişi, Sencer Divitçioğlu'nun getirdiği Asya (Tipi) Üretim Tarzı kavramı, İdris Küçükömer'in tezleri, ulusal sinema arayışı, Türkiye'nin feodal yapısının çözümlenişi... Kısacası, Marksizmden gelen serpintilerle Türkiye'yi anlama çabası.
Kemal Tahir kendisini asıl bu çerçeve içinde buldu. Özellikle Marx ve Engels'in Fransızcaya da ilk kez o yıllarda çevrilen, daha önce yayımlanmamış metinlerinde Doğu toplumlarının Batılı toplumlardan sosyolojik ve ekonomik açıdan farklı olduklarını dile getirerek, onları anlamak için farklı bir yaklaşım geliştirilmesini önermeleri Kemal Tahir için bir ışıktı. O da bu ATÜT denen yönteme ve anlayışa sarıldı. Bunu kendi özgün yorumlarıyla destekledi.
Buradan iki şey çıktı. Biri, ne yazık ki, yanlış olduğu bugün daha iyi anlaşılan şu 'kerim devlet' meselesi. Doğrudur, Doğu toplumlarında ve Osmanlı'da, Anadolu'da, Asyatik-despotik toplum modelinde devlet farklı bir mana ifade eder. Fakat Kemal Tahir bunu sadece saptamakla kalmıyor, Devlet Ana romanıyla yüceltiyordu da. (Nitekim, ATÜT'ü anlatan kitabını okuduktan sonra Divitçioğlu'nu ilk gördüğünde 'bunda kerim devlet yok' diyor.) İkincisi, gene bu yıllarda 'resmi tarihi' farklı bir açıdan irdeledi. Yorgun Savaşçı, Kurt Kanunu, Bozkırdaki Çekirdek bu yılların ürünü olarak ortaya çıktı. Kemal Tahir şimdi daha fazla roman değil, düşüncelerini roman olarak yazan bir yazardı. Yol Ayrımı'na geldiğinde artık günlükleri kendi üslubuyla, Çorumlu, Çankırılı şive ve sentaksıyla romana dönüştürüyordu. Tarihsel 'yanlışı' düzeltmeye çalışıyor, romanla tarihçilik yapıyordu.
O nedenle de şimdi romancı değil bir düşünce adamı gibi görülüyor. Batı konusunda sancılı kesim onu, tıpkı Cemil Meriç, Attila İlhan gibi kendisine ışık tutan bir fener gibi algılıyor. Özgün olmak, ayrıksı olmak, sürünün dışında kalmayı bilmek bakımından Kemal Tahir önemliydi. Ama bu ne onun bir tarihçi ve tarihi düzelten kişi ne de bir düşünür olarak ele alınmasını gerektirir.
Kaldı ki, romancılık bakımından da Kemal Tahir bizim 19. yüzyılımızdır. Önemlidir ama çığır açmış bir romancımız değildir.
Bu tür çocukluk hastalıklarımızdan kurtulduğumuzda onu daha iyi anlayacağız.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA