Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Birbirinin aynısı portre fotoğrafları

9 Ocak 2017
Şu aralar Varlık'ta yayımladığım günlüklerimi yayına hazırlıyorum ya, eski yazdıklarımı okuyorum. Bazen böyle 'tevafuk'lar olur, iki olay beklenmedik biçimde üst üste çakışır.
Geçenlerde daha fazla kaçınamadığım birisi mülakata geldi. İyi kötü konuştuk. Sonra yanında gelen fotoğrafçı resimlerimi çekmek istedi. Doğal, hep çekerler.
Bunun üstüne "Hemen size söyleyeyim, raflardan bir kitap almış karıştırırken, bir elim cebimde yan durmuş size bakarken, bir de masada çalışırken resmimi çekeceksiniz herhalde" dedim. Çocuk namusluymuş, biraz şaşırdı, biraz mahcup oldu ama "Evet, öyle düşünmüştüm" dedi.
Gerçekten böyle. Herkes geliyor aynı 'poz'ları verdiriyor. Sadece bana değil, herkese. Gazeteler, dergiler birbirinin aynı resimlerle doluyor. Sanki yarışmadayız. Kim daha iyi kitap okurken, kim daha iyi masada çalışırken poz verecek. Ya da eli cebinde yan bakan adam pozu yarışmasına mı girecek bu fotocular? (Bir de felaket bakışlarla, çolak gibi poz veren genç kadınlar, sanat çevresi insanları var, evlere şenlik...)
Oysa odam çok zengindir. Resimleri geçtim, dünya kadar birbirinden dikkat çekici heykellerle doludur. Masalar, yerler, kitap dağlarını taşır. Duvarlarda eski Osmanlı gazeteleri şunlar bunlar asılıdır. Kısacası, bir muhayyileyi gıcıklayacak her şey mevcuttur. Gene de aynı pozlar. Hatta ben onlarla bir poz falan deyince fotoğrafçı ezberi şaşacak diye irkilir.

MAHARET GEREKTİRİR
İşte bunları düşünürken eski bir yazımda Londra'ya gittiğimi, Ulusal Portre Galerisi'nde açılan yeni portre fotoğrafları kabinesine baktığımı yazıp, bu portre denen mesele hakkındaki görüşlerimi kaydetmişim. O yazıyı bir daha okuyunca yeniden düşündüm. O arada geçen gün de bu deftere yazarken aklıma gene bu tür fotoğrafçılar geldi, laf arasında yazdım geçtim. Aklıma epey takılmış...
Galiba dünyanın en zor işlerinden biri, portrecilik. Eskiden resimdi bu, sonra fotoğraf oldu. Son dönemde Lucien Freud gibi ressamlar portreden şaşmadı. David Hockney de Francis Bacon da portre yaptılar. Freud portreciliği neredeyse ana işine dönüştürmüştü.
Resmin en büyük geleneklerinden biridir. Hatta Rönesans'ın bal gibi Piero della Francesca'nın portreleriyle başladığı söylenebilir. Büyük gelenek dedim portre için; doğrudur ama en zor gelenektir. Hem dönemin görsel ideolojini kapsayacak ve yansıtacak, hem objenin karakterini verecek hem de ressamın kişiliğini, maharetini yansıtacak.
Buralardan kalkıp çağdaş fotoğrafta portreye geldik. Büyük portre fotoğrafçıları dün oldu. Karsh'lar, Ara Güler'ler, Newton'lar... Sonra Mapplethorpe bir rüzgar estirdi. Derken Rineke Dijkstra'lara eriştik. Şu aralar nereye gitsem o. Ama özelliği anonim çehreler görüntülemesi. Portre deyince daha tanınan bir şahsiyetin fotoğrafı, resmi varsayılıyor.

YARATICILIK EKSİKLİĞİ
Bizim şu bahsettiğim yoksulluğumuzun altında yatan neden belli, bir kere daha geleneksizlik diyeceğiz. Böyle diyorum ama artık pek inanmıyorum buna. İki yüz yıla yakındır resim yapılıyor. Şeker Ahmet Paşa'dan, büyükler büyüğü Şehzade Abdülmecid'den yakın döneme kadar portre resmi var. (1980 sonrasında portre resminin çok az yapıldığını belirteyim. Bazıları anonim çehreler denedi ama onlar portre değildir. Bu şaşırtıcı.)
Birbiri ardınca aynı portre fotoğrafının çekilmesini, bütün bunlardan sonra, açıklayacak tek bir şey var: Bilgisizlik, duyarsızlık, sanatçı yaklaşımının, hırsının olmaması, yaratıcılık eksikliği. Sadece Ara Güler'e, Ozan Sağdıç'a bakanlar bile bambaşka şeyler yapmak hevesiyle yüklü olabilirler. Ama fotoğrafçılar sadece aynı gazetede bir gün önce yayınlanmış görüntülere bakıp, o birikimle çekiyorlar fotoğraflarını.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA