Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Bütün gün sergiler....

Açılan tüm sergilere gitmek isterim. Amacım yeni yapıtlar keşfetmektir. Bunun için genç sanatçıları takip etmek gerekir. Bu kez çığır açmış bir sanatçının ve Ekavart’ın sergilerine yolumu düşürdüm

İstanbul sergi kaynıyor. Hangi birine yetişeceğimizi bilemiyoruz. Hepsini görmek gerekiyor. Maksat belli: ufuk açan, insana yaşam nefesi üfleyen, yeni bir şey keşfedebileceğimiz yapıtları bulmak. Bu nedenle aslında hep en genç sanatçıların sergilerine gitmek istiyorum. Ama o da bir yere kadar.
İki sergi çıktı bugünden bana.
İlki, çok önemsediğim, çığır açıcı bir sanatçı olarak görüp tanımladığım ama ne yazık ki, Türkiye'de çok az bilinen Nil Yalter'in retrospektifi.
Retrospektif ama gene de küçük bir sergi. Daha geniş olmalıydı. Yalter'in elinden çıkmış her şeyi görmek isterdim.
Çığır açıcı dedim. Sergiyi gezince bu daha iyi anlaşılıyor. Daha 1970'lerde, bilhassa 12 Mart muhtırasından sonraki faşizan dönemde yaptığı işler çok vurucu. Direnme, direniş yapıtları bunlar. Ama asıl teknikleriyle öne çıkıyorlar. Daha o yıllarda bu işleri üretmek dahiyane denebilir. Aynı şekilde göçmenler üstüne yaptığı işler. Videolar. Gene o kadar erken bir tarihte.
Yalter kendisini daima feminist bir sanatçı olarak tanımladı. Hiç itirazım yok. Ama ben feminizm kavramını baştan beri, kuramsal düzeyde, biraz da post-feminist ve yapısalcılık sonrası feminizm bağlamında, 'söken', 'çözen', 'genişleten' bir kavram olarak görüp değerlendirdiğim için, Yalter'in feminizmini de çok geniş bir kabulle ele almak gerekir kanısındayım. Yani feminizmi aşan bir feminizm onunki. Toplumsal bilinç oluşturan ve toplumsal kuramın irdeleme alanında olan tüm kavramları ele almış, sorgulamış bir feminizmden bahsediyoruz.
Bu feminizm elbette soldan bir yaklaşım içeriyor. Daha doğrusu temellendirilişiyle solda bir feminizmdi ve o niteliğiyle de işte yerleşik yapıya daha derinden bir eleştiri getiriyordu. Getirdiği eleştiriyle oluşturduğu sarsıntıyı ve doğan boşluğu Yalter yeni biçimler deneyerek doldurmuş. Sergi bunu kanıtlıyor.
Bir de şuna değineyim. Çok yazdım: Yalter 1965'ten sonra yapıtlarını şu belirttiğim doğrultuda geliştirmiş. Fakat 1980'lerde, 1970'lerin ortasında işlerini ortaya koyan kadın sanatçılar, bizde, aynı dönemdeki erkeklerden çok daha ileride, çok daha cesur ve kesinlikle çok daha yenilikçi. Hep vurguladığım şu gerçeği somutlaştıracak bir sergi düzenlemek istedim ama yapamadım.
Yalter'in sergisi ne yazık ki, iyi düzenlenmemiş bir sergi. Bunda biraz mekanın kısıtlamaları rol oynamış. Gene de küratörlük o kısıtlamayı avantaja dönüştürme işidir. Dediğim gibi daha geniş bir sergi görmeyi ve daha 'organik' bir sergileme olmasını isterdim.
Ve, Yalter'in, bu devrimsel işler yapan, öncü, güçlü, yaratıcı sanatçının daha fazla tanınmasını, işlerinin daha fazla görülmesini dilerim.
Yalter'den sonra Ekavart'a gittim. Ne zamandır gitmek istiyordum. Karlar, bombalar araya girince iş bugüne kaldı.
Ekavart bir vakıf. 25. yılını kutluyor. Çeyrek yüzyıl demek, 25 yıl. 1991'de başladığında Türkiye'de güncel sanat diye bir kavram bile yoktu. İnci Aksoy'un uzak görüşlülüğü, duyarlılığı kurdu bu vakfı. O günden bu yana da sayısız etkinlik düzenledi. Her şeyden önce topladığı bağışlarla genç sanatçıların yetişmesine ön ayak oldu. O arada da nefis sergiler yaptı.
Bu kurumları çok önemsiyorum. Günümüz Sanatçıları da öyle. 30. yılını çoktan geride bıraktı. Onu da Leyla Belli'nin eşsiz uzgörüsü ve yenilikçi ruhu oluşturdu. Bugün benim diyen herkes o sergilerden geçti.
İnci Aksoy'un ne kadar yaratıcı bir kişi olduğu arttv.com'u kurmasından belli. Türkiye'nin tek sanat kanalı. Hepimizin sergilerine geldiler, yılmaz bir çabayla ve eşsiz bir özveriyle onları çektiler, yayınladılar. Şimdi muhtemelen Türkiye'nin en önemli arşivlerinden birine sahipler.
25. yıl sergisi katılan tüm sanatçıların yapıtlarından oluşmuş bir karma sergi. Çok güzel yapıtlar var. Ama gene küratörlüğünde sorunlar buluyorum. Böyle bir serginin yapıtları birbiriyle daha fazla ilişkilendirilmek zorunda. Birbirini tamamlamaları, gerekiyorsa eksiltmeleri gerek. Bu sergide o izlenmiyordu.
Önemli değil. Önemli olan bu derecede güçlü bir kurumun 25 yıl ayakta kalması, gürül gürül çalışması. Bu çalışma büyük ölçüde İnci Aksoy'un emeğine, gayretine bağlı
Bize de ona teşekkür etmek düşer.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA