Türkiye'nin en iyi haber sitesi
AHMET ÖRS

Kahve de darbukasız olsun!

İlgi çekmek, orijinal olmak uğruna giderek ilkelleşiyoruz. Martın sonlarında Türkiye Kahve Şampiyonası seçmeleri için CNR'daki fuardaydım. Stantları dolaşırken kulağıma darbuka sesleri geldi. Fesli bir animatör, seyircileri darbuka ritmiyle göbek atmaya teşvik ediyordu. Herhangi bir eğlence yerinde olsa aldırmam, ama burada gördüğüm manzara tüylerimi diken diken etti. Zira orada Türkiye'yi daha sonra yurtdışında temsil edecek Türk kahvesi ekibinin seçimi yapılıyordu. Birileri en başarılı kahveyi pişirmek için çalışıyor, uluslararası jüri bu hengamede doğru değerlendirme yapmaya çabalıyor, ilkel görüntü karşısında benim gibi birkaç kahve dostu acı acı Türk kahvesinin ne hallere düştüğüne hayıflanıyordu. Birinci gelen ekibin yurtdışındaki yarışmasında da büyük olasılıkla benzer Sulukule şovu onlara eşlik edecekti. Kuşkusuz yarışmalarda, davetler, hatta devlet protokolünde bile dünyanın pek çok ülkesi kendi folklorundan esinleniyor. Yerel kıyafetleriyle en şık ortamlarda görünüyorlar. Ama hep belli bir estetik düzen içinde. Geçen yıl Slow Food'un Torino'daki Terra Madre etkinliklerine katılmıştım. Siyez bulgurunu tanıtmak için gelen Kastamonu ekibi, yerel giysilerini giymişti. Binlerce kişinin katıldığı etkinliklerde ilgi odağı oldular; gurur duydum.

ŞARAP KILIÇLA AÇILMAZ
Değinmek istediğim bir başka konu daha var. Biliyorsunuz, bir süredir bazı şık restoranlar 'sommelier' diye adlandırılan şarap garsonlarını servis elemanları arasına katıyor. Belki de bu dalda Türkiye'nin yüz akı İsa Bal'ın şöhreti, bu gibi şarap garsonlarının çoğalmasına yardımcı oldu. Aslında çeşitli şarap firmaları epey zamandır açtıkları kurslarda servis elemanlarına şarabı öğretiyor. Bunu yaparken de çoğunlukla kendi şaraplarını öne çıkarıyorlar. İyi bir şarap garsonu, müşterinin ısmarladığı yemeğe en uygun şarapları önerir. Ona, yemeğine uygun farklı fiyat kategorisinden seçenekler sunar. Bizde pek çoğunlukla bu yönlendirme, müessesenin en fazla kâr ettiği şarapların müşteriye empoze edilmesi şeklindedir. Müşterinin şaraptan anlayıp anlamadığıyla ilgilenmeyen garson, ezberlediği basmakalıp bilgileri sıralar. Şarap kültürüne sahip biri, çoğu kulaktan dolma bu ayrıntılardan hoşlanmaz; bilgisi olmayan müşteri ise konuklarının yanında ezilir, mahcup duruma düşer. Bu yüzden bizde sommelier'lik mesleği bugüne dek bir arpa boyu yol kat etmemiştir. İsa Bal gibi gerçek sommelier'ler ise mesleği yurtdışında, uzmanlarından öğrendikleri için başarılı oluyor. Geçenlerde sommelier'lerin yeni bir marifetini duydum. Bir restoranda şarap şişesinin boynu kılıç darbesiyle kesiliyor, müşteriler da bu uygulamayı şaşkınlıkla izliyorlarmış. Geçen yüzyılın başlarında sosyetik çevrelerde şampanya şişesinin boynunu kılıçla kesme yöntemi yaygındı. Ama çok sürmedi, 'görgüsüzlük' sayıldı, unutulup gitti. Şarabın kılıçla açıldığını ise hiç duymamıştım. Bir zamanlar bir Haliç lokantasında çocuk oturağından yemek servisi yapılır, cinsel organı anımsatan bir tatlı ikram edilir, insanlar akın akın buraya yemek yemeye giderdi. Allah'tan ilkellik uzun süre prim yapmaz. Bugün Haliç'te artık o tür servis yok. Şarap şişesinin boynunu koparma modasının da uzun ömürlü olacağını sanmıyorum. Beni asıl üzen, lokum ile birlikte Türk adıyla anılan iki ürünümüzden biri olan kahvemizin böylesine seviyesiz biçimde tanıtılması.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA