Türkiye'nin en iyi haber sitesi
METİN SEVER

Rahatsız etmeyin Türkiye uyuyor!

Sevgili Savaş Ay, hafta içi kaybettiğimiz yönetmen Metin Erksan'la ilgili yazıda, Erksan'ın sansür hakkındaki bir anısına yer verdi. Erksan'ın, Aşık Veysel'in hayatını konu alan, senaryosunu Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun yazdığı Karanlık Dünya filmi, sansür kuruluna takılıyor. Erksan, "Neresi sansüre takıldı abi?" sorusunu şöyle yanıtlıyor: "Sivrialan, Veysel'in köyü malum. Orada çok çekim yaptık haliyle. Film sansürlendi. Meğer hazretler, 'Buğday başaklarının boyu kısa çıkmış. Türkiye topraklarını verimsiz, kavruk gösteriyor,' diye görüş bildirmiş." Erksan, bu sansürü aşmış. Artık görüntüleri mi çıkardı, yoksa sansürcüleri "İki metre boyunda buğdaylar vardı da biz mi yedik?" diye ikna etti, bilmiyorum. Ama bence sansürcüler haklı! Bir kere filmin adı yamuk, Karanlık Dünya!

***

Sayın İçişleri Bakanı da havan mermisiyle kalemi benzetti. Bence bakan da haklı! Ancak "Havan topuyla kalem, havan mermisiyle sözcükler benziyor," deseydi daha doğru olurdu. Ne alaka, demeyin.
İkisinin de şekli silindirik sayılır.
İkisinin de ham maddesinde kurşun var!
Havan topunun su ve havayla soğutulan iki türü var. Kalemin de kurşun ve dolmakalem.
Kısa namlulu, yivsiz bir top türü olan havan topu, barutun keşfinden sonra üst açı grubuyla atışlar yapmak üzere imal edilmiş. Kalem de sanırım Gutenberg'in matbaayı buluşundan sonra 'her açıdan ateş etmek' için icat edildi!
Havan topunda tahrip ve sis mermisi kullanılıyor. Sözcüklerde de: "Murat Boz'un memeleri", "Nurseli İdiz'in çöküşü," derseniz tahrip; haberleri okuyup ne olup bittiğini anlayamıyorsanız, 'sisli sözcükler' kullanılmış demektir.
Havan mermileri kanatlarıyla istikamet tayin eder, takla atmadan hedefe gidermiş. Sözcükler ise taklacı kuşlar gibidir, sahibi isterse döne döne hedefe ulaşır.
Kurşun adres sormazsa, havan mermisi hiç sormaz. Bir metrekare içinde etkili olur. Aynı şekildi dilin kemiği, sözün de menzil derdi yoktur.
Havan mermisinin güneşte tutulmamışı makbulmüş. Sözcüklerin de gün yüzü görmemişi, sakız olmamışı. Mesela Susurluk kazası. Yakomoz ve Sarıkız darbe haberleri.
Patlamayan mermilerine dokunmamak gerekirmiş. Dokunulursa patlıyor. Kalemden çıkan kimi sözcükler de böyledir. Biri dokunana kadar sorun yoktur, ama dokunuldu mu ortalık karışır. Örnek; Yüksel Aytuğ'un olimpiyat kadınlarıyla ilgili sözü. Lafı ve geyiği uzatmayayım. Bakan haklı. Bu ülkede "Dil yaresini andıracak yara bulunmaz..." şarkısı da, Orhan Gencebay abimizin, 'Dil yarası' da boşuna olamaz. Ya "Bıçak yarası geçer söz yarası geçmez," sözü! Bir öneri de benden. Kurşun kalemin adı ve ham maddesi tez elden değiştirilsin!

***

Fatih'te bir apartmanda yaşayan 45 yaşındaki Nazan Öncel'in annesinin cesediyle yedi yıl yaşadığı ortaya çıktı. Olayı yaşayan hurdacı anlatıyor:"'Hurda alır mısın?' diye seslendi. Yukarı çıktım. Her taraf kokuyordu. Buzdolabını almamı söyledi. Çekyatı da alabileceğimi söyledim. Çekyatta yorganın altında biri yatıyordu. Yorganı kaldırdım. İşte o an kanım dondu. İskelete dönmüş cesetle karşılaştım. Cesedin bir tek saçları duruyor bir de üzerindeki elbise ile hırkası geri kalan kemik yığını. Tam o sırada Nazan Öncel 'Rahatsız etme annem uyuyor,' dedi." Hurdacı, "İskeleti görünce kendimi sokağa attım," diyor. Nazan Öncel ifadesinde, "Bizim vücudumuza yüksek akım yüklemesi yaptılar. Kim yaptı bilmiyorum, ancak planlı olmuştur," diyor. Herkes soruyor: "O ağır kokuyu apartmandakilerin duymaması mümkün mü?" Bu olayı niye anlattım? Bu 'şizofren fotoğraf' bana Türkiye'yi hatırlattı. Yıllar geçiyor hiçbir temel sorun çözülmüyor. Evin ortasındaki iskeletlerle yaşıyoruz. Kimse gerçeği görmek istemiyor. Kokuyu duymuyor. Sürekli bir yüksek gerilim hattı üzerinde yaşıyoruz. Umarım cesedi kaldırmak hurdacıya kalmaz. Ben kendimi sokağa atıyorum!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA