'Kayıp Türkler...' Dukha halkı... Moğolistan'ın kuzeybatı sınırında, Sayan Dağları'nda göçer olarak yaşıyorlar. Türkçe konuşuyorlar. Türkçeyle aynı aileden gelen Tuvacanın bir lehçesini. Ülkenin en küçük etnik grubu, topu topu 500 kişiler. Atlas dergisi kapak konusu yapmış. Dağların doruklarında rengeyiği yetiştirerek, toplayıcılık ve avcılıkla bir tür komün hayatı yaşıyorlar. Ava katılsın ya da katılmasın av etini obadaki her aileye dağıtıyorlar. Kadınlar ve erkekler eşit. Bir şefleri yok, kararları ortak alınıyor, hiyerarşisiz bir toplum. Ve Şamanistler. Her şeyin ruhu olduğuna inanıyorlar. Şöyle diyorlar: "Çevrende gördüğün her şeyin bir ruhu vardır. Bu yüzden soluk aldığın her an, bunu fark etmeli ve çok dikkatli olmalısın. Böylece hiçbir canlının ruhuna saygısızlık yapmamış olursun..." Bir nehrin içinde ellerini bile yıkamıyorlar. Nehir kirlenmesin diye. Bir şeyler yıkarken mutlaka suyu kovayla dışarıya alıp o şekilde yıkıyorlar. Doğadan elde ettikleri şeyleri onlara verilmiş bir hak olarak değil, doğanın onlara sunduğu bir armağan olarak görüyorlar. Danimarkalı bir antropolog başına gelen bir olayı şöyle anlatmış: "Bir sabah boğazım ağrıyordu. Yaşlı kadın dağlardaki bir bitkinin soğuk algınlığına iyi geldiğini söyledi. Toplamaya gittim ve elbette Batı'da alışkanlığımız olduğu gibi daha sonra da kullanırım diye bol bol kopardım. Çadıra dönüp, yaşlı kadına topladıklarımı gösterince yüzünde beliren dehşet ifadesini unutamam. 'Neden bu kadar çok topladın ki? Sadece kendine bugün için yetecek kadar toplaman gerekiyordu. Tekrar ihtiyacın olursa, ertesi gün tekrar toplayabilirsin,' dedi." Dukhalar her şeyi sadece ihtiyaçları kadar alıyorlar, çünkü doğadaki bir şeyi israf etmek onlar için ürkütücü.