Türkiye'nin en iyi haber sitesi
METİN SEVER

Bûka Baranê veya Yağmurun Gelini

Kürtçe adıyla Bûka Baranê, Türkçe adıyla Yağmurun Gelini belgeseli, Kürt çocuklarının büyüme sürecinde yaşadıkları sıkıntıları anlatıyor

Belgesel, köydeki ilkokul öğrencilerinin okul bahçesinde çektirdiği fotoğrafla başlıyor. Yer, Hakkari'nin Yüksekova ilçesinin Befircan, Türkçe adıyla Karlı köyü.
Kamu binaları hariç, herkesin Kürtçe konuştuğu bu coğrafyada yıl, 1989. Fotoğrafta kızlı erkekli 27 Kürt çocuğu kocaman gözleriyle bize bakıyor. Arkalarında gökkuşağı var. Kürtçesi Bûka Baranê. Türkçeye Yağmurun Gelini şeklinde çevriliyor. 'Bûk' gelin, 'baran' yağmur. Çocuklar, gökkuşağının altından geçerlerse cinsiyetlerinin değişeceğine inanıyor.

***
Aradan 23 yıl geçiyor.
Fotoğraftakilerden biri (İrfan), o karedekilerden bir başkasının düğünü için köye dönüyor. Fotoğraftaki arkadaşlarının bir kısmını bulabiliyor. Çünkü bir kısmı dağa çıkmış, bazıları ise konuşmak istemiyor.
Ama 11'i; Alaattin, Azad, Aysun, İrfan, Kenan, Mensur, Necip, Özay, Özgen, Rıfat, Rojhat 1989'dan bugüne yaşamlarını, yaşadıklarını anlatarak bizi bir yüzleşme yolculuğuna davet ediyor. Türkçe ile ilk tanışmalarını, anadillerinin nasıl unutturulmaya çalışıldığını şöyle anlatıyorlar:
Azad: "Birinci sınıfa gittiğimizde Kürtçe konuşmak yasaktı. Öğretmenler öğrenmek zorunda olduğumuz dili bize bu yöntemle öğretmeye çalışıyordu. Türkçe de bilmediğimiz için aslında konuşmuyorduk. Bir gün öğretmen benle İrfan'dan patates istedi. Eve giderken 'Patates kırmızı olan şeydir, yani domatestir,' dedim. İrfan ise 'Patates toprağın altından çıkarılan şeydir,' dedi. Ama tam karar veremedik.
Öğretmen patates derken kırmızı şeyi mi istemişti, yoksa bizim 'sevik' dediğimiz, toprağın altından çıkanı mı? Sonunda patates götürdük. Ama ben yine emin değildim. 'Öğretmenim domates getirdik,' dedim. O da bize güldü."
Rıfat: "Çişi gelen öğretmenden izin istemeye çekinirdi. Çok iyi hatırlıyorum, bazıları altına kaçırırdı." Aysun: "Yedi yaşıma kadar Türkçe konuşmadım. Okula gidince bir şey olduğu zaman Türkçesini söyleyemezdik, derdimize derman bulamazdık."
Rojhat: "Bir öğretmenimiz vardı, çoğumuzun ismini değiştirdi. Benim ismimi İsmail yapmıştı. Azad'ı İzzet, Serbest'i İrfan."
İrfan: "Sınıfımızın duvarında Osmanlı eğitim sistemini eleştiren fotoğraflar vardı (Falakaya yatırılan çocuk). Türkçe bilmediğimiz için bunun şimdiki eğitim sistemini resmettiğini düşünür, yediğimiz dayakları da buna bağlardık."
Ardından olağanüstü hal koşullarını, çatışmaları, askerleri, dağa çıkmaları, gözaltıları, dayakları ve bunların bıraktığı izleri anlatmaya devam ediyorlar.
***
Hafıza Merkezi'nin çektiği Bûka Baranê belgeseli, gökkuşağının altından geçince cinsiyetlerinin değişeceğini düşünen çocuk masumiyetinin, büyüdükçe nasıl karartıldığının tanığı. Filmin girişinde yazdığı gibi "Bu ülkenin geleceği olarak kabul edilen çocukların ne yazık ki bu ülkenin her yerinde benzer hayatlar yaşamadığının" belgesi.
Filmi izledikten sonra kendinizi Kürt çocuklarının yerine koyabilir misiniz, bilemem.
Ama bunu başarabilirseniz, artık barış süreci nedeniyle "Türk kimliği baskılanıyor," diye feveran etmeniz zorlaşabilir; yasaların hiçbir şey, vicdanın her şey olduğunu hissedebilirsiniz.
Bu nedenle, bu belgeseli bulun ve mutlaka izleyin.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA