Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ADNAN BOYNUKARA

Dış politikayı yeniden biçimlendirmek

Türkiye, bürokratik geleneğin engelleme çabalarına rağmen, önceliklerini ve gelecek perspektifini yenilemeyi sürdürüyor. Ancak bu süreçlerin kurumsal değişime dönüşmesinin zaman aldığını da biliyoruz. Buna rağmen; anlayış, öncelik ve hedeflerdeki değişim süreçlerinin, küçük adımlarla da olsa yaşama geçirilmesi önemli.
Değişim çabalarının yoğunlaştığı kurumlardan birisi de, dış politikadır. Dış politika alanında ortaya çıkan değişimin, "modern ve çağdaş görüntüsüne" rağmen, statik bir kurumsal yapıya sahip olan Dışişleri Bakanlığı için oldukça anlamlı adımlara karşılık geldiği açık. "Komşularla sıfır sorun" ilkesiyle ön plana çıkan değişim perspektifi; tarihsel sorunları çözmek, bölgesel güvenlik işbirlikleri geliştirmek, karşılıklı ekonomik çıkarlara dayanan ilişkiler kurmak ve vizesiz dolaşım hakkı gibi çalışmaları içermektedir.
Sıfır sorun perspektifi kapsamında yapılan olumlu çalışmalara rağmen, son zamanlarda Suriye ile yaşananlar üzerinden dillendirilen; "komşularla sıfır sorun siyaseti başarısız oldu" tezinin gerçeği yansıttığı söylenemez. Çünkü burada önemli olan unsur; sıfır sorun talebinin, buna ilişkin adımların Türkiye'den gelmiş olması ve siyasal iktidarın da bu iradenin arkasında durmasıdır. Uzun yıllardır, komşularıyla sorunlu ilişkiler yaşayan Türkiye dikkate alındığında, yeni Türkiye'nin pozisyonunu anlamak daha da kolaylaşacaktır. "Komşularla sıfır sorun" yaklaşımı, şu an için istenilen sonuçlar vermemiş olsa dahi, statik dış politika perspektifin değişmesine sağladığı katkı açısından dahi anlamlıdır.
Yeni dış politika perspektifinin diğer önemli noktası ise Türkiye'nin etki alanını genişletmeye yönelik çalışmalar ve bu konuda yaşama geçirdiği proaktif dış politika perspektifidir. İşte bu yaklaşım sonrasında; Asya, Afrika ve Güney Amerika'da bulunan birçok ülke ile var olan ilişkilere ivme kazandırıldı, neredeyse "temassız" denilebilecek bazı ülkelerle de yeni ilişkiler kuruldu...

Yeni perspektifin önceliği ne olmalı?
İçine kapanık Türkiye özlemi taşıyan kimi kesimler, bu yeni perspektifi iç siyasete malzeme yapmaya çalışsa da, ortaya çıkan değişim iradesinin devam etmesi önemli. Ancak bu değişimin, tarihsel perspektifimiz ve gelecek ülkümüz ile örtüşebilmesi için devletten-devlete ilişkinin yanı sıra, devletten-millette, daha da önemlisi milletten-millette bir ilişki formatına dönüşmesi gerekmektedir. Buna ilişkin planlamalar yapmak ve bu planları uygulamaya geçirmek iyi olacaktır.
Aslında Türkiye, bu perspektife uygun kurumlara sahip. Dışişleri Bakanlığı dışında, devlettendevlete ilişkileri biçimlendirmek amacıyla faaliyet gösteren kurumlardan birisi, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı'dır (TİKA). Türki cumhuriyetler ile ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla kurulan TİKA, değişen dış politika önceliklerine uygun olarak, hedef ülkeleri çeşitlendirdi ve faaliyet alanını genişletti. Şu an, 22 ayrı ülkede koordinatörlük düzeyinde faaliyetlerin yürütüldüğü bilinmektedir.
TİKA'nın, hedef bölgesi olarak belirlediği ülkelerde yürüttüğü çalışmaların büyük bir kısmını, ilgili ülkelerin taleplerine göre biçimlenen altyapı yatırımları oluşturmaktadır. Tarihi eserlerin restorasyonu, içme suyu, konut, okul ve hastane inşaatı gibi projelerle hedef ülkelerin kimi ihtiyaçları karşılanmaktadır. Bu tür yatırımların, anlamlı olduğu ve işbirliği düzeyini de olumlu etkilediği açık.

Ya milletler / halklar?
Ülkelerin yönetici kadroları nezdinde önemi kuşku götürmeyecek bu çabaların; milletler/ halklar düzeyinde de karşılık bulması, ilişkilerin kalıcılaşması ve toplumların Türkiye algısının olumlu anlamda değiştirilmesi için milleti oluşturan fertlere yönelik sosyal projeleri de içermesi önemlidir. Çünkü doğrudan insanlara yönelik çalışmaların toplumsal karşılığının derin ve anlamlı olduğu biliniyor. Dolayısıyla yapılması gereken; Türk devletinin ve toplumunun tarihi rolüne ve yenilenen dış politika perspektifine de uygun düşen faaliyetlerin sosyal projelerle de desteklenmesidir.
Türkiye açısından bu ifadelerin somut örneği Suriye deneyimidir. Suriye deneyiminin bize gösterdiği temel sonuç; yönetimden- yönetime ilişkilerin kalıcı olmadığı gerçeğidir. Serbest seçim ve siyasal katılım koşullarının bulunmadığı ülkelerin yönetimleriyle kurulacak her tür ilişki, koşullara ve beklentilere göre değişkenlik gösterebilmektedir. Dolayısıyla da, anlamlı ve sonuç alıcı olan, halklar arasında geliştirilecek ilişkilerdir. Şayet Türkiye, dünyada kurulmaya çalışılan yeni denklemde sahici bir yer almak istiyorsa, ilişki geliştirdiği ülkelerin halklarıyla da ilişki kurmaya öncelik vermelidir.
Kısacası; Türkiye, ortaya koyduğu yeni dışişleri perspektifine ve çıkarlarına katkı sağlayacağı açık olan mevcut ilişkilerin yanı sıra, halklara yönelik sosyal projeleri de planlamalı ve yeni bir ülkü anlayışıyla yaşama geçirmelidir. Hatta bu süreçlere sivil toplum kuruluşlarının da dahil edilmesi, dış politikaya ayrı bir renk ve dinamizm kazandırabilir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA