Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ADNAN BOYNUKARA

Çözüme karşı çıkış argümanları!

Çözüm süreci konusunda üzerinde durulması ve tartışılması gerekenler, destek veriyormuş gibi yaparak gerekçeli karşı çıkanların değerlendirmeleridir

Kürt meselesinin çözümü konusunda sergilenen kararlılık ve atılan adımlarla birlikte saflar netleşmeye başladı. Açıklanan görüşler, saflaşmanın ve ayrışmanın temel unsurlarını ortaya koyuyor. Genel anlamıyla destekleyenler, karşı çıkanlar ve gerekçeli karşı çıkanlar gibi üç farklı pozisyondan bahsetmek mümkün. Çözüme ilişkin atılan adımları "ülkeyi bölme", "vatana ihanet" ve "vatanı satma" gibi kavramlar üzerinden değerlendirerek karşı çıkanların, meseleyi bu noktaya getiren önerilerden farklı bir şey söylemedikleri açık ve bununda çözümsüzlük olduğunun farkındayız. Dolayısıyla da, siyasi bir kararın sonucu olan çözüm iradesi konusunda, bu kesimle, tartışmaya girmek doğru değil. Çözüm süreci konusunda üzerinde durulması, dikkate alınması ve tartışılması gerekenler ise destek veriyormuş gibi yaparak gerekçeli karşı çıkanların değerlendirmeleridir. Bu kesimin karşı çıkış gerekçelerini üç ayrı başlık altında toplamak mümkün.

"Hükümet seçimi garanti altına almak istiyor"
"Terörün bitmesini istiyoruz, ama çözüm süreci seçim öncesine denk getiriliyor ki, hükümet seçimi rahat atlatsın..." Bu ifadeyle özetlenebilecek değerlendirmeyi ciddiye almak mümkün değil. Öncelikle şunu net bir biçimde ortaya koyalım, Türkiye'de her iki yılda bir seçim yapılıyor. Dolayısıyla da sorunları çözmeye ilişkin kararlı bir adım ne zaman atılacak olursa olsun, o adım bir seçim sürecine denk gelecek. Seçim dönemi diye çözümleri ertelemek mümkün mü, böyle bir şey düşünülebilir mi? Seçimler var diye; altyapı işlerinin, sağlık hizmetlerinin veya eğitim faaliyetlerinin durması düşünülmeyeceğine göre, Türkiye'nin her türlü enerjisini tüketen Kürt meselesinin çözümüne ilişkin adımları, seçimler üzerinden analiz etmek düşünsel kısırlığın sonucu olsa gerek. Bunu kabul etmek mümkün değil. Hükümetin 'seçim sonuçlarını etkilemeyi' amaçladığını düşünenler, o dönemlere ilişkin PKK saldırılarına bakabilirler! Bu argümana sarılanlar, Gediktepe saldırısının, Türkiye için önemli virajlardan birisi olan 12 Eylül 2010 referandum sürecinde gerçekleştiğini biliyor mu?

"Tayyip Erdoğan başkan olmak istiyor..."
Süreci destekliyormuş gibi yapıp karşı çıkanların dile getirdikleri diğer bir değerlendirme ise "Erdoğan'ın amacı Cumhurbaşkanı olmak, süreci bunun için kullanıyor" ifadesidir. Bu ifade hem niyet okuyarak seçime katılma hakkını sınırlamak, hem de milletin iradesi üzerinden hesap görme amacı taşımaktadır. Başbakan Erdoğan, cumhurbaşkanı olma niyetini ve arzusunu gizlemiyor. Bunu ise "hayırlısı olsun" ifadesiyle dile getiriyor. Burada önemli olan, Başbakan Erdoğan'ın niyeti değil, halkın tercihidir. Halk Başbakan Erdoğan'ı seçerse Köşk'e çıkar, seçmezse çıkmaz. Bunun ötesi yok! Sözün özeti; seçime girmesini yasaklayan bir düzenleme yok ise hiç kimse Başbakan Erdoğan'ın halk tarafından seçilen ilk Cumhurbaşkanı olma isteğine karşı çıkamaz! "Kürt meselesini çözerse Cumhurbaşkanı olmasının önünde hiçbir engel kalmayacak" kaygısıyla çözümsüzlükten yana olma halini anlamak çok zor!

"Sorunu çözen Erdoğan tartışmasız lider olur!"
Bu konuda dikkate alınması gereken diğer bir tutum ise "Erdoğan Kürt meselesini çözerse ve cumhurbaşkanı seçilirse seçimle gelen padişah olur..." cümlesi üzerinden geliştirilen karşı çıkıştır. Bu konuda eleştiri getirenler kuşkusuz, Türkiye cumhuriyetinin hukuk devleti olduğu gerçeğinden habersiz değil. Vatandaşların seçime katılma, seçilme ve yönetme süreçlerini belirleyen hukuki metinler var. Bu metinlerin tümü, TBMM de kabul ediliyor. TBMM'nin kabul etiği yasal düzenlemeler Anayasa Mahkemesinin denetimine tabi. Dolayısıyla da hukuk devleti olmanın gerektirdiği ilkeler gayet açık ve net bir biçimde uygulanıyor. Evrensel hukuki ilkelere rağmen, evhamlar ve varsayımlar üzerinden çözüm sürecini sabote etmeye çalışanların, süreci durdurma şanslarının olmadığı açık. Fakat amaçları kafa bulandırmak!
"Ne aldınız da silahı bırakıyorsunuz" ve "büyük barıştan korkuyorum" türü ifadelerle pozisyonlarını açıklayanlar, bunun terörün devamından yana tutum almak olduğunun farkındalar! Hayatlarının hiç bir anı terör ve Kürt meselesinden etkilenmemiş, tam tersi bu meseleden beslenmiş olanların çözüm iradesinden rahatsızlık duymaları, bizim açımızdan, anlaşılabilir. Ama bunu topluma dayatmaya çalışmaları kabul edilemez. Çünkü Kürt meselesini köşe yazarlığının, akademik çalışmanın, oryantalist analizler geliştirmenin, yabancı istihbarat örgütlerine bilgi aktarmanın ve seçilmiş sivil siyaseti baskı altında tutmanın aracı olarak görenlerin kaygıları ile toplumun ve milletin kaygılar aynı değil.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA