Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YILMAZ ENSAROĞLU

Yeni anayasa sürecinin geleceği

Meclis Anayasa Uzlaşma Komisyonu, 19 Ekim 2011'den bu yana sürdürdüğü 'görüş alma' aşamasını nihayet 30 Nisan'da tamamladı ve yeni anayasa yapım sürecinin en kritik, en zorlu etabı olan yazım sürecine girdi. Basına yansıyan bilgilere göre, bugüne kadar Anayasa Uzlaşma Komisyonu, üç komisyona bölünerek 14 siyasi parti, 21 üniversite, 39 meslek örgütü ve sendika ile 79 dernek, vakıf ve platformu dinledi. Bunun yanı sıra, Komisyon, 4'er üyeden oluşan 3 alt komisyonla birlikte toplam 18 bin sayfalık öneri metnini ve 25 bin 440 kişi tarafından Meclis'in resmi internet sitesi üzerinden bildirilen görüşleri derleyip tasnif etti. Bundan sonra ise, iletilen görüş ve öneriler doğrultusunda yeni anayasanın ilkelerinin belirlenmesi ve taslak metnin hazırlanması bekleniyor. Üçüncü aşamada, anayasa metninin açıklanması ve kamuoyunda tartışılması; son aşamada ise taslağın ortak teklif haline getirilerek Meclis Başkanlığı'na sunulması öngörülüyor.

Bugüne kadar yapılanların anlamı

Her şeyden önce, oldukça yüksek bir temsil gücüne sahip Meclis'te grubu bulunan dört partinin uzlaşmasıyla oluşan Komisyon'un, bugüne kadar yapılmamış bir işi başardığını ve tarihi öneme sahip bir süreci yüzünün akıyla bugüne kadar getirdiğini kaydetmek gerekir. Komisyon, bugüne kadar sorunlarını, görüş ve beklentilerini dile getirme fırsatı bulamayan dezavantajlı gruplara varıncaya değin, hemen herkese yeni anayasadan yana taleplerini ifade etme imkânı sağladı. Dahası, Komisyon, birer tabuya dönüştürülmüş ve başka zaman ve mekânlarda ifade edildiğinde çok sert tartışmalara yol açacak kimi görüşleri, yeni anayasa yapım süreci çerçevesinde anlayışla dinledi. Herkesin katılımına ve kendi taleplerini dillendirmesine imkân tanıması ve konuşulamayan pek çok konunun konuşulup tartışılmasına vesile olması dolayısıyla tek başına bu süreç, anayasa ve demokrasi açısından oldukça anlamlıdır, önemlidir. Özetle, Türkiye, yeni bir anayasa yazımı açısından çok yararlı bir tecrübe yaşadı.
Öte yandan, bu süreç, toplumda yeni anayasaya dair umut ve beklentileri de ciddi ölçüde arttırdı. Artık Türkiye yeni bir anayasa ihtiyacını konuşmuyor; "Nasıl bir anayasa?" sorusunun cevaplarını tartışıyor. Kaldı ki, 12 Eylül'ün sorgulandığı, darbe liderlerinin yargılandığı bir dönemde, Türkiye yoluna 12 Eylül Anayasası ile daha fazla devam edemez. Yeni bir anayasa için bu kadar yol aldıktan sonra, hak ettiğimiz bir anayasayı yapamadan mevcut Anayasa ile yaşamak artık hem imkânsız hem de çok büyük bir ayıptır. Darbecileri yargılarken, onların Anayasası ile yaşamayı sürdürme ayıbını hiçbir parti taşıyamaz. Biraz da bu nedenle, bütün partiler, kendilerini yeni anayasayla bağlı hissediyorlar ve masadan kalkanın kendileri olmayacağını sıkça vurgulama gereği duyuyorlar.

Bundan sonra ne yapılacak, ne yapılmalı?

1 Mayıs'tan itibaren Meclis yeni bir sorumlulukla karşı karşıya ve siyasi partiler, toplumun talep ve beklentilerini karşılamak, halka karşı yükümlülüklerini yerine getirmek zorundalar. Elbette Komisyon, bu aşama için de kendi çalışmalarını birtakım ilkelere dayandıracak; muhtevadan önce usul üzerinde çalışacaktır. Ancak sürecin bundan sonrasının da başarılı geçebilmesi için, sadece Komisyon'a değil, siyasi liderler ve medya başta olmak üzere herkese büyük sorumluluklar düşüyor. Örneğin, Komisyon, kolay uzlaşılabilir konulardan başlayıp, tartışmalı ve uzlaşılması zor gözüken konuları sonra ele almak üzere ertelemek gibi birtakım yöntemler belirleyebilir. Kaldı ki, kolay anlaşılabilir gibi zannedilen konularda bile ciddi görüş ayrılıkları, sert tartışmalar yaşanabilir. Eğer yeni anayasanın herkesin hak ve hürriyetlerini güvence altına alan bir toplumsal sözleşme olmasını istiyorsak, kısaca herkesin anayasası olmasını arzuluyorsak, bu tür tartışmaları, sürecin tabiatı gereği doğal karşılamak durumundayız.
Tüm bunlardan daha önemlisi, herkes, yeni anayasa ile ilgili görüşlerini, beklentilerini yeniden gözden geçirmek zorundadır. Diğer bir ifadeyle, kendimizi, birbirimizi ve nihayet bütün bir toplumu, yeni anayasaya düşünsel olarak, psikolojik olarak hazırlamamız gerekir. Bu da, uzlaşma kültürünü ihya edici bir sürece girmek demektir. Örneğin, ortaya çıkacak yeni anayasa, hiçbir partinin bütün taleplerini yansıt(a)mayacak; herkes, her parti bir adım geri çekilmek durumunda kalacaktır. Her şeyden önce, hepimiz buna hazır olmalıyız.
Bu dönemde, elbette herkes düşüncelerini özgürce seslendirmeyi sürdürmeli; anayasal taleplerinden ötürü kınanmayacağından, suçlanmayacağından da emin olmalı ama aynı zamanda, bütün taleplerinin herkes tarafından kabul görmeyebileceğini de unutmamalıdır. Daha önemlisi, özellikle siyasi partilerin birbirlerine karşı kullandıkları dil ve üslup, yeni anayasa yapım sürecini zorlaştırmamalı, kolaylaştırmalıdır. Deyim yerindeyse, kendi taleplerimizi özgürce ortaya koyan ama karşımızdakileri de suçlamayan bir dile, zaruret derecesinde ihtiyacımız var. Bütün yükü Meclis Başkanına, Uzlaşma Komisyonuna ve onlara eşlik edecek danışmanlara ve uzmanlara yükleyerek sorumluluktan kurtulamayız.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA