Türkiye'nin en iyi haber sitesi
M. ERKUT AYVAZ

Avrupa’nın Zeytin Dalı Harekatına Yaklaşımı

Avrupa kamuoyunun Türkiye tarafından başlatılan Zeytin Dalı Harekatı'na yönelik yaklaşımını iki açıdan ele almak gerekmektedir. Zira siyasi ve medya çevrelerinin yaklaşımlarında farklılıklar mevcuttur. Medyada yer alan haberlerin birçoğunda alışagelmiş manipülatif bir söylem tercih edilirken önde gelen Avrupa hükümetleri tarafından temkinli ve dengeli açıklamalar yapılmaktadır.

Örneğin operasyonun ilk anlarından itibaren bilhassa Alman medya organları Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından yürütülen operasyonlara yanlı bir habercilik anlayışıyla karşı çıkarak PKK terör örgütünün Suriye kolu PYD/YPG'nin bir terör örgütü olduğu gerçeğini göz ardı etmektedirler. Birçok ana akım medya platformu, operasyonun ilk anından itibaren TSK'yı, Türk hükümetini, Meclisteki siyasi partileri ve toplumsal desteği dikkate almayarak yalnızca ve kasıtlı bir şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Suriye'de belli bir etnik grubu hedef aldığı algısını oluşturmaya çalışmıştır. Böylelikle Batı kamuoyunun malum söylem ve kelime tercihleriyle takındığı dezenformasyon eğilimi Afrin operasyonu ile yeniden kendini göstermiştir. YPG terör örgütünün NATO müttefiki olduğunu dahi ileri süren "saygın" Alman medya platformları bu yöndeki provokatif ve absürt yaklaşımlarını sürdürmüştür.

Medyada Türkiye'nin müdahalesini sorunsallaştıran bu yöndeki girişimlerin yanı sıra Almanya odağında öne çıkan bir diğer husus, Türkiye'nin yakın geçmişte bir başka terör örgütü olan DEAŞ'a karşı da kullandığı Alman Leopard tanklarının YPG'ye karşı da kullanılıp kullanılamayacağı yönündeki sorgulama çabaları ve cüretidir. Ancak Alman medyası tarafından oluşturulan bu absürt "baskı" karşısında dengeli açıklamalar yapan federal Alman hükümeti pek öne çıkmamış olsa da Leopard tanklarının Türkiye'ye satışında yalnızca tankların üçüncü ülkelere satılmamasının şart koşulduğunu hatırlatmıştır. Dolayısıyla kullanımına ilişkin "karışamayız" mesajı verilirken, askeri kaynaklara dayandırılarak yapılan açıklamalarda Türk ordusunun Alman tankları olmaksızın da bu operasyonu başarıyla sürdürebilecek askeri güç ve tecrübeye sahip olduğu belirtilmiştir. Böylelikle Alman tanklarının önemini fazla öne çıkarmamak gerektiğine medyadaki yanlı söyleme rağmen rasyonel bir yaklaşımla işaret edilmektedir.

Siyasetçiler ne diyor?

Önemli Avrupa ülkelerinin siyasi çevrelerinde Türkiye'nin Afrin operasyonundaki kararlılığına yönelik yapılan açıklamalarda ise temkinli ve genel olarak yargılayıcı bir dilden kaçınılmaktadır. YPG'nin DEAŞ karşısındaki önemine işaret eden medya platformlarına rağmen önde gelen Avrupalı siyasilerin YPG'ye mesafeli tutumu, PKK'nın Türkiye'ye tercih edil(e)memesi olarak yorumlanmaktadır. Bu yaklaşım ise özellikle Avrupa'daki (aşırı) sol ve PKK çevrelerine sempati ile yaklaşanlarda hayal kırıklığına yol açmıştır. Örneğin AB Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini'nin yalnızca "Endişeliyiz. Tüm askeri operasyonlar IŞİD'e yönelmeli" ile sınırlı kalan söylemi, Hollanda'nın YPG'yi terör örgütü olarak gördüklerini söyleyerek Türkiye'yi desteklemesi ve İngiltere'nin Türkiye'den yana tutumu bilhassa PKK yanlısı veya PKK/YPG terörizmini görmezden gelen çevrelerde şaşkınlıkla karşılanmıştır.

Almanya Dışişleri Bakanlığı ise Türkiye'nin bu harekatı BM sözleşmesinin 51'inci maddesinde yer alan "Meşru Müdafaa Hakkı"na dayandırdığını ve bunu da BM Güvenlik Konseyi'ne bildirdiğini hatırlatarak, federal hükümetin bölgedeki karmaşık duruma ilişkin tam bir resme sahip olmadığına işaret etmekle yetinmiştir. Bakanlık sözcüsü Maria Adebahr ayrıca Türkiye'nin bölgede güvenlik açısından menfaatlerini dikkate almak gerektiğini sözlerine ekledi. Hristiyan Demokrat ve Sosyal Demokrat Parti'li hükümet mensubu siyasetçilerin dengeli ve temkinli açıklamalarına karşın bilhassa sol çevrelerin Afrin ve Alman tankları bağlamında yoğun eleştiri ve dezenformasyon yaptığı gözlenmektedir. Genel olarak önemli AB ülkelerinin Türkiye'nin Afrin kararlılığı karşısında dengeli bir sessizliği tercih etmesi veya örneğin Fransa'nın BMGK "hamlesi"nden dahi bir sonuç elde edilememesi ise Türkiye'nin son askeri hamlesinin rasyonel bir yaklaşımla ele alındığını göstermektedir.

Sonuç olarak Avrupa medyasının PKK/YPG yanlısı yaklaşımına karşın Avrupa'nın önemli ülkeleri Türkiye'nin Zeytin Dalı Harekatı ile güney sınırındaki terör koridoruna karşı varoluşsal bir hamlede bulunduğunun ve Ankara açısından bunun taşıdığı önemin farkındadır. Türkiye'nin bu hayati harekatına karşı aktif bir hamlenin rasyonel olmayacağı önde gelen Avrupa ülkeleri tarafından doğru bir şekilde okunmaktadır. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 26 Haziran 2015 tarihinde dile getirdiği "Tüm dünyaya sesleniyorum: Suriye'nin kuzeyinde, güneyimizde, bir devlet kurulmasına asla müsaade etmeyeceğiz. Bedeli ne olursa olsun bu konudaki mücadelemizi sürdüreceğiz" sözlerinin somut yansıması ortadadır. Her ne kadar Avrupalı ülkelerin gidişata göre "bekle-gör" stratejisini benimsediği ileri sürülse de önde gelen AB hükümetleri ve kurumları Türkiye'nin kararlılığının bilincindedirler. Suriye krizi ve özelde de DEAŞ terörü sonucunda ciddi bir mülteci göç dalgası ile karşı karşıya kalan AB ülkeleri, PKK/YPG terör unsurlarının da benzer bir soruna sebebiyet verme olasılığının da ayrıca farkındadırlar. Bununla birlikte her ne kadar YPG, DEAŞ'a karşı mücadelede "kullanışlı" bir aparat olarak değerlendirilse de ABD'nin aksine önde gelen AB devletleri tarafından mevcut durumda uzun vadeli bir yatırım olarak görülmemektedir. Sonuç itibarıyla en azından bu aşamada önde gelen AB ülkelerinin PKK/YPG tehlikesine ABD'ye kıyasla daha rasyonel yaklaşma eğiliminde oldukları söylenebilir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA