Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NİGAR B. TUĞSUZ

İki tarz-ı siyaset-1

Modernist İslami düşüncenin en önemli felsefi dayanağı İslami hayat biçimini tek bir formda gören anlayışların karşısında durmaktır.
Oryantalist bir bakışla içinde İslam olan her şeyi nihayetinde tek biçime indirgemek -yaygın olarak İslam'ı şiddetle özdeşleştirmekhala en genel geçer Batılı anlatılardan biridir. Batı'nın Ortadoğu'ya ve İslam'a karşı tutumunun kendi açısından en meşhur gerekçesi bu irrasyonel, karmaşık ve içinden çıkılamaz bilmeceyi aklın kurallarına kavuşturmak, düzene sokmak ve adalet bahşetmektir. Batı'nın bu üsttenci bakışına direnebilmek ve otantik bir yaşamın vazgeçilmez hafifliğinde yaşamak adına İslami hareketler Batılı anlatıya doğrudan savaş açmakla kendi içine dâhil etmek ya da Batılı anlatının içinde küçük bir nüve olarak kalmak arasında çeşitli formlar alırlar. Otantik anlatıdan ne kadar taviz verileceği noktasındaki tartışmalar ise İslam'ın küfre evrilmesi ile gerçek İslam nedir gibi başlıklar altında süregider.
Türkiye'deki Gülen Hareketi, kendisi için kullanılan "hizmet", "camia", "cemaat" gibi nitelendirmelere sahip çıkarak, belki bizzat tedavüle sokarak, hareketin bir noktada sabitlenmesi ve bütüncül algılanması tehlikesine karşı durur. Buna rağmen bu isim çeşitliliğini hareketin içindeki yorum farklılıkları yerine hem hiyerarşik yapıya hem de mesleki anlamdaki yatay çeşitliliğe yormak daha isabetli olur. İhtiyaç üzerine kullanıma giren farklı adlandırmalar Gülen hareketinin son yıllarda çok katmanlı bir şekilde büyümüş olmasının resmidir. Bu büyüme, Türkiye siyasetinde en güçlü muhalefet ya da baskı grubu olmaya ve hatta birincil ilişkilere dayanan en güçlü tanımsız/belirsiz organizasyon betimlemelerine dek uzanır. Çıkış noktası Türkiye'deki Nurculuk hareketi olsa da, Gülen hareketi artık hiçbir hareketle eklemlenemeyecek büyüklüğü, karmaşıklığı ve dahası dünya siyasetini dönüştürebilme iddiasıyla bundan sonraki süreçte yeni isimler almaya aday görünüyor.

Gülen Hareketi'nin Batı algısı

Nurculuk üzerine yazılan büyük külliyatta ortak tespit felsefi olarak bilim-teknoloji ve ilerlemeye yapılan vurgudur. Bediüzzaman Said Nursi'nin Batı'nın bilim ve tekniğini alıp kültürüne karşı olmak şeklinde kabaca kategorize edilebilecek İslami anlayışı ile bugünün Gülen Hareketi arasında yapılacak karşılaştırma göründüğü kadar kolay değildir. Gülen Hareketi'nin bilim ve teknolojiye ilerlemenin motoru görevi yüklemesi, Batı'nın gelişmişlik seviyesini yakalamak için bilime duyulan acil ihtiyaç cemaat mensuplarının üniversitelerde eskiden beri gelenek olarak sayısal bölümleri tercih etmelerinden izlenebilir.
Sosyal bilimlere duyulan mesafe, modern bilimlerin felsefesiyle baş etmek istememek, bu konuya bulaşmak istememek ve bu konuda kültürel bir sermaye üretememekle at başı gider. Batı'ya her daim biz de sizin gibiyiz mesajı vermeye çalışan Gülen hareketinin ilköğretim seviyesindeki okullarında batılı edebiyat klasiklerinin tavsiye edilmemesi eleştirel düşüncenin tehlikeli görüldüğünün en önemli işaretlerinden biridir.
Modern kültürle ve karma yaşam biçimleriyle nasıl baş edileceği ve bir yönetme sanatı olarak siyasetin modern biçimlerine nasıl adapte olunacağına ilişkin içsel bir sorgulamanın yokluğu bunu takip eder. Said Nursi'nin hak-batıl yaklaşımını arkasına alan Gülen hareketi, Batı'nın kültürü ile nerelerde ve ne ölçüde uzlaşabileceği ya da o meşhur kültür meselesini nasıl halledeceği konusunda otantik kalmakta ısrarcıdır. Karşılaştığı modern mevzularla başa çıkma ve siyaset yapma biçimi, etkileşimsel bir dönüşüme inanarak değil, içe kapanma -geri çekilme- "mış" gibi yapma ve gelecek güzel günler uğruna türlü fedakârlıklara girme pratiklerine dayanır. Batılı değerlere araçsal yaklaşmak ve uzun dönemde dönüştürmeyi hedeflemek, modernist hareketlerin içsel bir sorgulama ile kurallarını deşifre etmesi ve entegrasyonu hedeflemesi ile tamamen zıttır. Batılı evrensel değerleri kendi değer sistemiyle yeniden üretip sahici bir karşılık vermekten uzak Gülen hareketi, ideal dünya tasavvurunu yoruma açmaksızın fedakârlık vazederken, modernist İslami hareketler sahici bir dönüşümü çoktandır normalize etmişlerdir.
Bu davranış biçiminin tehlikeli tarafı uzun dönemde kendini hedef almasıdır. İslami olanın mevcut haliyle tehlikeli olabileceğine, beraber yaşama noktasında sorun çıkartabileceğine duyulan içsel inanç, İslami olana bakıştaki gayri ihtiyarı mahcubiyetin izlerini taşır. İslam'ın özünde şiddet içerdiğini sanki kabul edip dünyaya bu 'İslami şiddeti' ılımlılaştırma sözü verir. 11 Eylül sonrası dünyada yükselişe geçen ve hala popülaritesini kaybetmeyen 'İslami şiddet' söylemine bilinçsizce katkıda bulunur. 'İslamcı' tabirini bir aşağılama ve yerme ifadesi olarak kullanmaktan çekinmeyen Gülen hareketi mensuplarının bu özür dileyici tavrı, dünyaya açıldığında önemli bir kafa karışıklığı ve zafiyet üretir. Bu davranış biçiminin yüksek sesle zikredilmesi ise, çeşitli siyasi manevra anlarında/ alanlarındaki işbirlikleri ile ortaya çıkar. (Önümüzdeki hafta, Gülen Hareketi-AK Parti karşılaştırması üzerinden bu meseleyi tartışmaya devam edeceğiz.)

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA