Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HÜSEYİN YAYMAN

Hükümet-asker geriliminin içyüzü

Darbeci geleneğin etkisindeki bazı komutanlar, siyaset mühendisliğine soyunuyor. "Halkla konuşmak yerine, halka konuşarak", "çağdaşlık ve Kemalizm" maskesi ile vesayeti sürdürmek istiyor

Balyoz Darbe Planı kapsamında çok sayıda muvazzaf ve emekli askerin tutuklanması gözleri bir anda hükümet- asker ilişkilerine çevirdi. Ergenekon Davasıyla başlayıp Balyoz Planlarıyla devam eden süreç, AK Parti ile TSK arasında bir kriz olup olmadığı, tutuklamaların ardındaki esas öznenin kim olduğu ve bu sürecin sonunun nereye varacağı gibi sorularının sorulmasına neden oluyor. Soruların sayısı arttıkça, zihinlerdeki şüpheler de artıyor. Zahiren soru sayısı çok görünse de aslında tek soru var. O da TSK'nın değişimin neresinde olduğu sorusudur. Asker-siyaset ilişkileri Türk siyasal hayatının her evresinde temel tartışma konularından biri olmuştur. İmparatorluğun son döneminden bu yana kendisine vasi rolünü uygun gören asker, siyasete müdahale ederek 'vatanı kurtarmak' istemiştir. Bugün yaşanan mevzi gelişmeleri anlayabilmek için dün yaşananları doğru analiz etmek gerekmektedir. Aksi takdirde anlık hadiselerin sıcaklığıyla büyük resmi gözden kaçırıp karamsarlığa kapılmak mümkündür. Büyük resim dikkatli biçimde irdelendiğinde hükümet ile asker arasında adı konmamış bir kavga değil, deklare edilmemiş bir anlaşmanın olduğu görülüyor. Genel Kurmay Başkanı Işık Koşaner'in serinkanlı tutumu ve Başbakan Erdoğan'ın sorumlu açıklamaları "normalleşme sürecinin" devam ettiğini ortaya koyuyor. Ancak bir 'görünmez aklın' hükümet ile askerin arasını açmak istediği de biliniyor. Batum'un 'kâğıttan kaplan' cümlesiyle başlayan tahrik, 'zaman ayarlı' tutuklamalarla devam ederken, iki hadise de aynı sonuca hizmet ediyor. Fakat burada asıl görev hükümete düşüyor. Hükümetin, TSK'nın değişimini tahriklere kapılıp zora sokmak yerine 'tedrici değişimi' doğru yönetmesi gerekiyor.

Ecevit: Askerin müdahale ihtimali yok!

Son tutuklamaların arka fonunda 1960 ve 1980'de doğrudan, 12 Mart ve 28 Şubat'ta örtülü müdahale yöntemini benimseyen negatif sicilin etkisi var. Bugün 'darbe dönemi kapandı' diyenlere Bülent Ecevit'in 12 Eylül darbesinden 50 gün önce Süleyman Demirel'e söylediklerini hatırlatmakta fayda var. Ecevit, dönemin Başbakanı Demirel'le yaptığı bir görüşmede: "Askerlerin müdahale ihtimali yok denecek kadar zayıftır. Neden böyle oldu. Çünkü tecrübe sahibi oldular. Akıllı insanlar. Gördüler ki müdahaleler işe yaramıyor" dediği söylenir. Bu konuşmadan kısa bir süre sonra asker yönetime el koyarak Ecevit'in bütün temennilerini boşa çıkarmıştır. Balyoz Planına, Bayrak Harekâtı penceresinden bakıldığında eminim olay daha da netleşecektir. Devam eden 'gölgeler mücadelesinin' Ergenekon, Balyoz gibi aktüel davalara bakan yönü olduğu gibi son tahlilde Türkiye'nin asker-siyaset ilişkilerinin geçmişine dayandığını belirtmemiz lazım. Tutuklamalara, bu pencereden bakıldığında, manzaranın gösterilmek istendiği gibi karanlık değil, oldukça net olduğu görülüyor. Bütün hadise, Türkiye'nin yaşadığı toplumsal değişimi ve iktisadi dönüşümü kavrayamayan ve dünyayı soğuk savaş döneminin eskimiş bilgileriyle okumaya çalışanların yanıldıklarını kabul etmek istememelerinden kaynaklanıyor. Yanıldıkları sadece iktidara yönelttikleri tenkitlerden değil aynı zamanda komuta kademesine getirdikleri sert eleştirilerden de açıkça belli oluyor. Tarihleriyle yüzleşemeyen darbeci askerler sadece kendilerini değil topyekûn TSK'yı toplum önünde ayıplı duruma düşürüyorlar. Geçmişte komutanlıklarını yapmış emekli genelkurmay başkanlarının bu isimler hakkında herhangi bir açıklama yapmamaları ve Orgeneral Koşaner'in vakur tavrı manidar değil mi? Bırakın kuvvet komutanlığı yapmış bir generali, rütbesiz bir eratın dokunulmaz kabul edildiği bir ülkede hakkında ciddi bir delil bulunmadan herhangi bir yüksek rütbeli asker hakkında soruşturma açmak mümkün mü? Hukukçular böyle bir soruşturma açmak istese toplum buna izin verir mi? Günümüzün düzen anlayışını kavrayamayan ve geçmişin darbeci geleneğinin etkisinden kurtulamayan bazı komutanların, ordu reformunu gerçekleştirmek yerine siyaset mühendisliğine soyunmaları hem ülkeye, hem de TSK'ya ağır bedeller ödetiyor. "Halkla konuşmak yerine, halka konuşan" asker, 'çağdaşlık ve Kemalizm' maskesi altında vesayetini sürdürmek istiyor. Milletin kendilerine verdiği 'sonsuz itibarı' milletin iradesine yaptıkları müdahalelerle hovardaca harcayan bazı darbeci askerlerin, vesayetlerini devam ettirmek istemeleri dışarıdan bakıldığında siyasal kriz olarak okunsa da haddizatında krizden daha çok gecikmiş bir dönüşümün dönemsel sancılarından başka bir şey değil. Bugün yaşanan gölge boksunun arkasında TSK'nın değişim sancıları var.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA