Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

www. aklaçağrı

Sözlerine gülüp geçtiğimiz Hoca'nın kimi yanıtları beni duraklatır; onun psikolojisi üstüne düşünmeye başlarım.
Örneğin hakemi olduğu tartışmanın taraflarından birine hak verdikten sonra ötekini de haklı bulunca "Ama ikisi birden haklı olamaz ki" diye itiraz eden üçüncü kişiye "Sen de haklısın" demiş ya.
Merak ederim: nasıl bir havada söylemiştir bunu?
Belki başından savmak için laf olsun diye... Belki aslında iki tarafın da haksız olduğunu belirtme niyetiyle... Belki de "Şu ölümlü dünyada kısacık ömürlerin abuk sabuk çekişmelerle geçmesinden bıktım, gına getirdim, illallaaah!" anlamında...
Benim aklım üçüncü olasılığa yatıyor; çünkü kendim o havadayım.
Anlamlı tartışma ne kadar ilginç ve yararlıysa, anlamsızı o kadar sıkıcı, o kadar ruh ve kafa bulandırıcı oluyor.
Emekçi patronla çekişir, anlarım. Ama emekçi emekçiyle, patron patronla dalaşıyorsa..?
Fenerlinin Cimbomluyla dövüşmesi gibi akıl dışı nedenlerle..?
Gerçek demokrat gerçek darbeciyle, gerçek laik gerçek yobazla elbette çatışır. Bizde gölgeleri de boğuşmakta.
Biliyorum, itiraz edenler olacak:
"Ne gölgesi? Günlükler münlükler meydanda. Bal gibi darbe hazırlığına girişilmiş. Türkiye'yi İran yapmak isteyenler de aldı başını gidiyor. Tehlike ciddi."
Daha önce de söyledim: öyle şeyler var ama ciddi sonuçlara ulaşabileceğine inanmıyorum.
Ülkeye asker diktatörlüğü ya da dinci faşizm yerleştirecek güç yok kimsede. Toplumumuz o çizgileri aştı artık. Sarkaç şu ya da bu konuda bir yana fazlaca yol alır gibi görünse de, karşı birikim ağır basınca yön değiştirir. Nitekim öyle oluyor.
Diyalektik gereği!

***

Peki, bu dönemdeki kargaşa neyin nesidir? Gölge dövüşünün kaynağı ne?
Durum açık:
İç dinamikler topluma çok hızlı değişimler geçirtmekte. Akıl, bilgi ve kişilik birikimlerimiz o konularda bilinç netliği sağlamada yetersiz.
Kafalar karışık. Kritik bölgemizde devasa çıkarları olan dış güçler o karışıklıktan yararlanıyor, işlerine gelince düğmelere basıyorlar.
Hayır, dış komplo teorisi, düğme paranoyası falan değil bu dediğim. İrili ufaklı somut kanıtlar ortada.
Bir gazete bir fotokopi yumurtlayınca asker- sivil dengesinde deprem yaşanıyor. Gerekli reformlar normal yollardan yapılacağına, kuyuya atılan taşı çıkarmada yüz akıllı zorlanıyor.
Bir başka gazete ehl-i vatanı şaraplı konser cengine çağırınca, gündemimizi o zırva bulandırıyor haftalarca.
Oynanan oyunun çizgileri çok kaba. Görülmeyecek gibi değil.
Kör müyüz?
***

Bugünlerde sağlık sorunlarıyla uğraştığım için yarı ömrüm hastane koridorlarında geçmekte.
Öyle şeyler görüyorum ki... İnsan canının pamuk ipliğine bağlılığı, yaşamın kısalığı, yılları ağız dalaşlarına harcamanın saçmalığı gibi gerçekler küt küt dank ediyor kafama.
Yapay hırgürle ilgisi olmayan somut ve ciddi sorunlarımızın üstüne gitmek için el ele veremeyişimizi görmek de ayrıca çıldırtıcı.
Örneğin, trafik... Sağ, sol, sivil, asker, şeriat, laiklik gibi konularla ilişkisi yok. Herkesin çoluğunun çocuğunun canını alıyor. Bırakın kazaları, sırf tıkanıklık yüzünden hepimizi canımızdan bezdiriyor.
SABAH yazarları o konuda alarm zili çaldırıp durmakta. İlgili ve yetkililer arasında yok mudur kulak veren?
Toplumun kendi derdini çözümlemeye yönelebileceğini gösteren bir örnek yüreğime su serpti. İnternetteki www.ortakaraba.com sitesi İstanbullulara otomobil paylaşarak yolculuk etme olanağı sağlıyor.
Sayın A ile Sayın B her gün iki ayrı otomobille aynı yere gidip geleceklerine, bir gün birinin, bir gün ötekinin arabasını paylaşabiliyor.
Yaygınlaşsa, benzin tasarrufunun yanı sıra yol yoğunluğunu da azaltacak bir uygulama.
A ile B'nin yapay kamplarımızdan hangisinin üyesi olduğu fark etmez.
O uygulamayı toplum geneline yaymaya çalışacak kadar aklımız var mı, yok mu? Hoca'nınkini imdada mı çağıralım?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA