Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Araf'ta

Herkes dedikoducu Amerikan diplomatlarının bizdeki kurumlar ve kişiler üstüne ne boşboğazlık ettiğini konuşmakta ya. CHP'ye "elitist gürültücüler" dedikleri haberi de ilgi çekti.
Çeviri yetersizlikleri yanıltıcı olabiliyor. Sözün aslı acayip: "A bunch of elitist ankle-biters." Düz çevirisi: Seçkinci bir ayak bileği ısırıcıları takımı.
Haber hazırlayan arkadaşların "gürültücüler" diye aktardığı, ilk kez duyduğum "ayak bileği ısırıcıları" lafının anlamını kestirmek kolay değil. Sözlüklerde de karşılığı yok.
Hani viyaklayarak insanın ayaklarına doğru hamle eden bücür ama şirret köpecikler vardır; ısırmalarından korkulmasa da tedirgin olunur. Onlardan esinlenerek üretilmiş bir deyim galiba.
İddiadaki "seçkinci" teşhisine katılsanız bile küçümseme dozunu onaylamayacağınıza eminim. CHP'li dostların hakareti nasıl yanıtlamak isteyeceklerini bilemem. Benim önerim "İnsan başkalarını değerlendirirken kendi ölçülerini kullanır" diye düşünmeleri, sonra da içlerinden "hoşt" demeleri.

***

Söz konusu diplomatların ülkesinde bir komikliğe tanık olmuştum. Yollardaki hız denetiminden sıyırmaya yarayan radarsavar cihazlar sürülmüştü piyasaya. Denetim bölgesine giren sürücüyü öterek uyarıp yavaşlamasını sağlıyordu.
Yasaklandı onlar. Trafik polisi radarsavarların varlığını öterek belli eden cihazlarla donatıldı. Yasaklı aletleri taşıtına takan sürücüler yavaş giderken de durdurulup cezalandırılıyordu.
Sonra neler satışa çıktı, biliyor musunuz? Radarsavar cihazların varlığını öterek belli eden cihazların varlığını öterek belli eden cihazlar.
O ara ülkeden ayrıldığım için alet cıvıltısının arkasının nasıl geldiğini, bu teknolojik savaşı kimin kazandığını bilmiyorum. Dün Elif Tanrıyar'ın Avrupa Yazarlar Parlamentosu kapanışına ilişkin haberini okurken hatırladım.
Biliyorsunuz, İngilizimsi yazar Naipaul çağırılmasını protesto edenlere içerleyerek Türkiye'ye gelmekten vazgeçti. Kimi yazarlar o protestocuları protesto ettiler. Şimdi de protestocuları protesto edenleri protesto edenler çıkmış. Az vıdıvıdıcı değil meslektaşlar!
Yeri gelmişken bir nüansa değineyim. Batı'nın körü körüne şakşakçılarından birinin ülkemizde onur konuğu diye baş tacı edilmesi yanlıştı. Ama çağırılması yanlış değildi. Kim ya da ne olursa olsun, insanlığın ortak bilincine katkılarda bulunan bir insanı tanımakta, incelemekte, anlamakta yarar vardır.
Toplantılar düzenlerken davet ile onurlandırma arasındaki farkı gözden kaçırmasak iyi olur.
***

Herkes bir şey yapmaya meraklıdır. Kimi almaya, kimi görmeye, kimi yemeye. Bendeniz, gitmeye. Yani aklıma esince bir yerden bir yere intikal edebilmek çok önemlidir benim için. Başaramayınca klostrofobim tutar. Cennet ülkemiz o bakımdan cehennemim olmakta.
Geçen çarşamba Ankara'ya gitmek üzere 11'de kalkması beklenen THY uçağına 10.40'ta girip koltuğa oturdum. Uçaklarımızın havalanmak bir yana, karada kımıldaması bile kalkış saatinden hep 15-20 dakika sonra olur. O süre geçti. Bekle, bekle. Derken bir anons:
"Ağır kara ve hava trafiği dolayısıyla, kalkışımız bir saat ertelenmiştir."
Uçaktan inmek de yok. Bir saat daha oturdum koltukta. Ankara'dan dönüşte de aynı şey yaşandı. Yalnız ekstra ceza 60 değil, 45 dakikaydı.
Karadan git diyeceksiniz. Evet, Pendik'ten Ankara otomobille üç buçuk, otobüsle dört saat bir şey. Ama ben kentin öteki ucundayım. Oradan Pendik iki saat. Dura kalka, dura kalka. Yurttaşlarımdan nefret mi edeyim?
Onun için, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın hızlı tren ve üçüncü havalimanına ilişkin müjdeleri yüreğime su serpti. Ancak, mekân kadar zaman da önemli. Ömür geçiyor. Cennette mi, cehennemde mi, şimdiki gibi Araf'ta mı geçecek kalan bölümü? Niçin oldum olası ülkemizde projeler erken planlamayla zamanında gerçekleştirilmez de bunalmamız beklenir?
Aman, sayın Yıldırım, adınızın hakkını verin lütfen!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA