Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

Solun perişanlığı

Almanya'da Hıristiyan Demokrat Parti'nin göreceli zaferiyle sonuçlanan genel seçimler birçok "İlk" üretti.
İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemin en düşük katılımıyla karşılaşıldı: Seçmenlerin sadece yüzde 70'i sandığa gitti. Oysa örneğin 4 yıl önceki seçimde bu oran yüzde 77'nin üstündeydi.
Hür Demokrat Parti yüzde 14 ile yine İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemin en yüksek oy oranına ulaştı.
Yeşiller yüzde 10.7 ile tarihlerinin en yüksek oranını elde ettiler.
"Solun solu" diye tanımlanan Sol Parti (Die Linke) yüzde 11.9 ile kendi rekorlarını kırdılar. Ve en önemlileri:
Hıristiyan Demokrat Parti, 1949'dan bu yana, yani İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemin en düşük oyunu bu seçimde aldı: Yüzde 33.9
Sosyal Demokrat Parti de aynı şekilde, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemin en ağır yenilgisini bu seçimde tattı: Yüzde 22.9.

Büyükler küçülüyor
Anlamı: Almanlar "Klasik" iki büyük partiden uzaklaşıyor. Sağ eğilimli seçmenler liberallere, yani Hür Demokratlar'a kayıyor, solcular ise ya solun soluna yöneliyor ya da sandığa gitmemeyi tercih ediyor.

Hıristiyan Demokratlar iktidarda kaldıkları için yenilgilerini bir ölçüde de olsa gizleyebildiler ama Sosyal Demokratlar'ın hiçbir mazeretleri yok. Onları son derece sıkıntılı bir özeleştiri ve yeniden yapılanma süreci bekliyor.
Solun yenilgisinin elbette Almanya'ya özgü nedenleri bulunuyor: Karizmatik lider yokluğu, Gerhard Schröder döneminden bu yana sağa kayması, Başbakan Angela Merkel'in izlediği sol ya da sosyal politikalarla Sosyal Demokratlar'ın altından halıyı çekmesi gibi...
Ancak Alman solu bu "Yerel" nedenlerden de öte, sosyal demokrat ideolojinin yuvarlandığı kriz yüzünden, yani "Kimlik bunalımı" nedeniyle sandığa gömüldü.
Sorun şu: Avrupa sosyal demokrasisi, küreselleşmenin getirdiği sorunlara çözüm üretemiyor. Daha doğrusu "Sol" reçeteler hazırlayamıyor. Ne Almanya'da, ne İngiltere'de, ne Fransa'da, ne İtalya'da, ne de bir zamanlar sosyal demokrasinin kalesi olan İskandinav ülkelerinde.
Siyasal bilimciler ve sosyologlar bu kimlik bunalımının başlıca nedeni olarak, sosyal demokrat partilerin iktidar dönemlerinde kaptıkları "Virüs" ile "Devlet partisi"ne dönüşmelerini sayıyorlar.

"Light sol"un iflası

Gerçekten de örneğin Almanya'da Sosyal Demokrat Parti, İngiltere'de İşçi Partisi, Tony Blair ile Gerhard Schröder'in o ünlü ortak deklarasyonları "Üçüncü Yol" ile partilerini "Light sol" çizgiye çektiler. Bu kulvar değişikliğinin en somut sonucu küresel ekonomik krizde görüldü: Hem İngiltere, hem de Almanya solunun bu krizde öncelikli kaygısı istihdamın korunması değil, finans kurumlarının kurtarılması oldu. (Not: Fransa'da da sosyalistler öylesine bölünmüş ve ideolojik açıdan yoksullaşmış durumdalar ki, çare olarak partinin feshini isteyenler bile var.)
İşte o yüzden, bir Fransız yorumcunun ("La Liberation" yazarı Laurent Joffrin) dediği gibi, "Küresel kriz liberalizmin iflasını ilan etti ama hâlâ seçimleri liberaller kazanıyorlar."
Almanya seçimlerinin sonucunun tüm Avrupa ülkelerinde (Türkiye dahil) sosyal demokratları kimliklerini ve çizgilerini sorgulamaya zorlaması gerekiyor. Aksi halde ya iktidar alternatifi olmaktan çıkacaklar ya da meydanı "Gerçek sol" partilere bırakacaklar...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA