Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

Dil ve din

Beyrut'ta pazar günü düzenlenen bir gösterinin sloganıyla başlayalım: "Mariage civil, pas la guerre civile..."
Bu Fransızca sloganı kelimesi kelimesine çevirirsek pek anlaşılır bir şey ifade etmiyor: "Sivil savaş değil, sivil evlilik..."
Ama sloganı Türkçe'deki kavramlarla anlatırsak çok şey ifade ediyor: "Mariage civil" dilimizde "Medeni nikâh" anlamına geliyor, "Guerre civile" ise "İç savaş".
Yani Beyrut'ta pazar günü düzenlenen gösteride 5 bini aşkın genç, "İç savaşa hayır, medeni nikâha evet" sloganıyla yürüdüler.
Gösterinin ana teması, "Laiklik istiyoruz" idi. Sloganla da din çekişmelerinin 1975-1990 arasında ülkeye kanlı bir iç savaş yaşattığı hatırlatılıyordu. Ve de Lübnan'da insanların sadece "Dini nikâh" ile evlenebildikleri.
Gerçekten de Lübnan dinler, mezhepler, tarikatlar ve cemaatler temelinde yönetiliyor. Ülke halkını anayasaca kabul edilmiş farklı din ve mezheplerden 18 topluluk oluşturuyor.
Yasama ve yürütme görevleri buna göre dağıtılıyor: Cumhurbaşkanı mutlaka Maruni Hıristiyan oluyor, başbakan bir Sünni, parlamento başkanı ise bir Şii.
Bürokrasi, eğitim ve silahlı kuvvetler kadrolarında da her dini topluluğa ağırlığıyla orantılı kota veriliyor.
Bitmedi; evlilikler ve boşanmalar da dini toplulukların ruhani temsilcilerince yerine getiriliyor. Aynı şekilde, "Medeni hukuk" un işletilmesinden de onlar sorumlu: Boşanan çiftlerde çocukların velayetinin kime bırakılacağı, mirasın nasıl paylaştırılacağı gibi sorunları onlar çözüyor.
Karma evliliklerde işler daha da karışıyor: Örneğin bir Sünni ile bir Şii'nin evliliğinde. Hele bir Hıristiyan ile bir Müslüman'ın evliliği işi iyice içinden çıkılmaz duruma getiriyor.
Lübnan'a bir deli gömleği giydiren bu sisteme isyan etti gençler ve "Laiklik istiyoruz" diye yürüdüler. Ailelerinin desteği ve alkışları eşliğinde.
Bir ülkeyi karıştırmak, toplumu bölmek istiyorsanız, kesin sonuç veren iki silah var: Din ayrılığı ve dil ayrılığı.
İlkinin en somut örneği, yukarıda anlattığımız gibi, Lübnan. İkincisinin en taze örneği ise Belçika.
Belçika'da hem ülke toprakları, hem de kamusal görevler Flamanlar ile Valonlar arasında "Dil kotası"na göre paylaştırılmış durumda.
Ülkenin kuzeyi Flamanlar'ın. Ve orada yaşayanlar sadece Flaman partilerine oy kullanabiliyor, okullarda, belediyelerde, mahkemelerde Flamanca hizmet alabiliyor. O kadar ki, bölgede yaşayan yabancıların çocuklarının teneffüslerde bile Flamanca dışında bir dilde konuşmaları yasak!
Güneydeki Valon bölgesinde de saydığımız hizmetler sadece Fransızca veriliyor ve halk ancak Valon partileri için oy kullanabiliyor.
Bir de Flaman bölgesinde yer alıp ayrı bir statüye sahip olan Brüksel ve çevresi var. Brüksel'de oturanların yüzde 90'ının anadili Fransızca ama Flamanlar burayı başkentleri kabul ediyorlar.
Brüksel'in çevresinde ise (Yine Flaman topraklarında) 54 kasaba ve köy yer alıyor. 19'u Brüksel'e bağlı, 35'i ise Brabant ilinin Hal-Vilvorde bölgesine. Hal-Vilvorde'a bağlı bu 35 yerleşim biriminde Flamanlar çoğunlukta ama ciddi bir Valon azınlık yaşıyor. Bugüne kadar onlara bazı ayrıcalıklar tanındı: Çocuklarına Fransızca eğitim vermek, adalet hizmetlerini Fransızca almak, seçimlerde Valon partilerine oy kullanabilmek gibi.
Şimdi Flamanlar özel statülü bu 35 yerleşim biriminin Flaman bölgesine katılması, yani azınlık haklarının iptal edilmesi için harekete geçtiler.
Ve kıyamet koptu: Flaman- Valon koalisyonunun ikinci büyük Flaman partisi bu girişimin sonuçlanması için baskı yaratmak veya gerekirse Belçika'yı Flamanlar ile Valonlar arasında paylaştırıp Belçika'yı tarihe gömmek hesabıyla hükümetten çekildi. Tam kriz!
Dedik ya; bir ülkeye nifak sokmak istiyorsanız, din veya dil silahlarından birini kullanmak yeterli...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA