Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SALİH TUNA

Ah gönül

Merhum Oktay Sinanoğlu bir defasında, "Batı dillerinde 'gönül' kelimesinin karşılığı yoktur" demişti.
Aslında insan gönüldür.
Gönül zorla boyun eğmez. Dahası, güzellikten başka hiçbir şeye boyun eğmez. Aklın çirkinliklerine bile.
Onun bunun, sinsinin, fırsatçının müptezelliklerine karşı her şeyden evvel gönül direnir.
Her taraftan yıkılıp viran hale gelseniz de gönül sayesinde pes etmezsiniz.
"Gizli eli" fehmedecek kadar agâh olmayı başarmışsanız da direnmekten vazgeçemezsiniz.
Lakin, gururla kibirle, hele hele mal mülk, makam ve mevki derdiyle direnmek olmaz.
Direnmek gönüller yaparak, köprüler kurarak başlar.
Bunun için de kendi adına hiçbir şey istemeyecek, serden geçeceksin, başka yolu yok!
Bir gönle girmek, bir gönlü fethetmenin dışındaki bütün eylemlerin adı kaçıştır.
Köşe yazarlığına başladığım 2005 yılındaki bir yazımda kıymet hükmümüzü böyle dermeyan etmiş, özetle şöyle demiştim:
"Akıl hastanesinde 'Düşünen Adam' heykelinin bulunduğu sevimli ülkemizde konuşmak için ille de düşünmek gerekmiyor...
Düşünmek zaten netameli. Düşünceye depozit ödemeden biteviye konuşmak en iyisi.
Konuşmak güzel şey; ama öyle her kafadan ayrı ses çıkmasından kimse hazzetmez.
Çünkü hem toplum huzuru sağlanamaz, hem de on bire on bir maç yapılabilemez.
İyisi mi takımlar halinde konuşmak.
Takımlar halinde konuşmanın avantajı saymakla bitmez. Her şeyden kafa karışıklığına neden olmaz.
Esas olan yenmektir; anlamak, anlaşılmak cüruftan ibarettir.
Lafın düzünü edelim; takımlar halinde konuşulunca tasnif zorluğu da yaşanmaz; herkesin yeri bellidir.
Her takım, kendi gettosuna uygun diller dökmeye koyulur.
Hazır lafın sırası gelmişken, Havel'in 'Şeytanın Çelmesi' adlı oyunundaki Fıstula'nın repliğine yer vermenin tam vaktidir: 'Sayın bayım, gerçek sadece ne düşündüğünüze değil, onu niçin, kime, hangi koşullar altında söylediğinize de bağlıdır.'
Hadi, biz bir adım daha ileri gidelim: Mühim olan, ne söylediğinden çok hangi takım veya getto adına söylediğindir.
Leonardo da Vinci, 'Son Akşam Yemeği' adlı tablosunda Luka İncili'nin ilgili yerini resmeder. Masadakilerden hiçbirine ait olmayan bir el yer alır tabloda. Fazladan bıçak ilave edilmiştir.
Bıçaklı gizli el, korku ve gerilimin simgesidir.
Hakikat çarmıha gerildikten sonra müstebit Yahuda olmuş, 'gizli el' olmuş ne fark eder.
Gizli elin istediği, korku ve gerilimin vizyonda kalmasıdır.
Gerçeklerin takımların mevzi kazanmasına kurban edildiği yerde, gettolaşma başlamış demektir.
Yazık ki yazık, takımlar halinde konuşmanın sonu budur. Artık her gettonun köşe yazarı, sineması, romanı, ayranı-köftesi kendinedir.
Gerçek, vehimle yer değiştirmeye başlayınca 'gizli el' zevkten dört köşe olur; yetinmek nedir bilmez. İster ki daha da harlı yansın ateş; toplumun bütün irtibat telleri berhava olsun.
Böylece, sürgit yaşanan figüran bir korkudur gettolarda.
Korktuğu da aynı türkülerle yıkandığı, aynı filmlere gülüp ağladığı sıra arkadaşı veya komşusudur.
Hitchcock, 'Rebecca' filminde, kahramanlarından Danvers'in, gerilimi oluşturmak için hiç yürümediğini anlatır: 'Yürüseydi insanileşirdi.'
Yürümenin durduğu yerde, herkes birbirinin Danvers'idir.
Yürümek, semtimizin caddelerinde volta atmak değildir. Yürümek, bir gönle girmek, bir gönlü fethetmektir..."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA