Collina tartışmasız dünyanın 1 numaralı hakemiydi. Bana göre de gelmiş geçmiş en büyük hakemdi. Çok az hatayla, üst düzey konsantrasyonla adeta elektronik beyin gibi maç yönetirdi. Hiçbir maçta takım ayırımı yapmaz, son derece objektif ve cesur yönetirdi. Bugünkü görevinde de tüm hakemlere kendi ilkelerini monte ettiriyor. Bu yüzden Avrupa kulvarında bazı hakemlerin büyük firmaları koruma alışkanlığı süratle en aza indi.
Cüneyt Çakır'ın FIFA'nın gözdesi olmasında başarılı yönetimleri kadar, Collina örneği gibi baskı altına girmeyişi de önemli yer tutuyor. Madrid'de işler ev sahibi lehine kötü giderken seyirci, futbolcu ve Mourinho baskısına aldırış etmeden gördüklerini çaldı. Aleyhte tepkilere rağmen yine çok iyi bir gözlemci notunu cebine koydu.
Bizde de MHK'nın işin üstüne ciddiyetle gidip büyük takımları ve ev sahiplerini kollayıp eyyamcılık yapan isimlere faturayı kesmesi lazım. Bu haftadan iki olumsuz örnek: Suat Arslanboğa, Kasımpaşa-Antalyaspor maçında konuk ekip lehine verdiği hatalı penaltı kararının etkisinde kaldı. Son dakikada ev sahibi lehine komik bir penaltı yarattı. Bu en tehlikelisi...
Mustafa İlker Coşkun, büyük takım korkusuyla Amrabat'ın Culio'ya yaptığı çok net bir penaltıyı gördüğü halde çalamadı. Çünkü hem pozisyona çok yakındı hem de önünde engelleyici bir set yoktu.
Karşıt bir örnekse Mete Kalkavan. Hiç büyükküçük ve ev sahibi-deplasman takımı ayrımı yapmadan cesur ve objektif yönetimler sergiliyor. Fenerbahçe, Kalkavan'la Antalyaspor'dan 3 gol yedi. Son hafta da moral bulan Elazığspor, coşkulu taraftarı önünde Kayserispor'dan 4 gol yedi. Mete Kalkavan da bolca küfür yedi. Doğruyu yapanların küfür yediği, büyükleri ve ev sahiplerini kollayanların da paçayı kurtardığı bir düzen kabul edilemez. Bunları düzeltmek MHK'nın işi...